"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Din olmadan ahlâklı olunabilir mi?

ALPER BİLGİLİ
01 Haziran 2012, Cuma
Başbakan Erdoğan’ın geçtiğimiz günlerde dindar bir nesil yetiştirme niyetini açıklaması ve çeşitli çevrelerin okullarda verilen din derslerinin muhtevasına ve gerekliliğine/gereksizliğine yönelik görüşleri, birçok tartışmayı beraberinde getirdi.

 Devletin böyle bir konuda kendine rol biçmesinin doğru olmadığı, bu tür amaçların sivil toplum tarafından sahiplenebileceği gibi itirazlar farklı kesimlerce dile getirildi. Aynı görüşe göre devletin din konularında özgürlüklere yer açması yeterliydi. Tartışmanın siyaset teorisine bakan bu yüzünü önemli bulmakla beraber benim daha çok önemsediğim kısmı, ahlâk felsefesine taşan yönüydü. Dindar olmanın sanıldığı gibi bir gereklilik veya erdem olmadığını iddia eden çevreler, teorilerini desteklemek için ahlâklı toplumun din olmadan da oluşturulabileceğini savundular. Onlara göre ahlâk, dinsiz de var olabilirdi.
Aslında bu konu son iki asrın en önemli tartışmasıdır. Modern toplumun oluşmaya başladığı günlerde Avrupa’da Hıristiyanlık dini etkisini yitirmeye başlamış, dinden bağımsız bir ahlâkın arayışı içine girilmiştir. Auguste Comte bu arayışın gerekli olduğunu savunan ilk düşünürlerdendir. Comte, toplumun ahlâk olmadan var olamayacağını, kaosun her yeri, her şeyi esir alacağını öngörmüştür. Ancak Hıristiyanlığın toplumu yaşatma gücünden yoksun olduğuna, modern insanın ihtiyaçlarını karşılayamayacağına da inanmıştır. Comte çözümü “insanlık dini” diye isimlendirdiği kendi dinini oluşturmakta bulmuştur. Ne var ki Comte’un “din”i fiyasko ile sonuçlanmış, Hıristiyanlığın yerini almak şöyle dursun onun sıkı takipçilerinin ustalarına saygılarının azalmasına sebep olmuştur. Comte’un öğrencilerinden Durkheim bu hezimete şahit olmuş, kendi dinini oluşturmak yerine meslek örgütlerinin toplumun varlığı için gerekli birlikteliği ve ahlâkı var edeceğini ummuştur.
Dine dayalı bir ahlâkı eleştirenler bu kişilerle sınırlı değildi. Ahlâkın aslında insanın ayağında bir pranga olduğunu düşünenler de vardı. Meselâ Nietzsche dinin yok olmasıyla beraber onun uydurduğu ahlâkın da yok olacağını söylemiştir. Ünlü düşünüre göre merhamet gibi hisler birer aldatmacadır ve Tek Tanrılı dinlerin mensupları bu hisleri varlıklarını sürdürmek için erdemmiş gibi sunmuşlardır. Oysa asıl erdem, güce sahip olmaktır. Nietzsche, Hıristiyanlık öncesi döneme, yani ona göre merhamete dayalı ahlâkın yerine gücün kutsandığı döneme gıptayla bakar. Sosyal Darwinistler de Nietzsche’ninkini andıran bir görüşü benimserler. Evrim’in güçlü olanın ayakta kalmasını salık verdiğini düşünen Sosyal Darwinistler insanlar için de aynı kuralın işlemesi gerektiğini savunurlar. Toplumun içinde ayakta kalamayanlar elenmelidir. Onlara merhamet göstermek toplum aleyhine hareket etmektir. Bu görüşlerin Hitler’le bağlantısını kurmak güç olmasa gerek. Hitler; Nietzsche ve Sosyal Darwinistlerden etkilenerek güçlünün ayakta kaldığı “ahlâk”ını, güçsüze merhamet edilen ahlâkın yerine koymuştur. Yahudilerin, Çingenelerin öldürülme sebebi aşağılık bir ırk olmaları, yaşlı ve sakatların öldürülme sebepleri ise toplumun kaynaklarını tüketmelerine rağmen bu kaynaklara katkıda bulunmamalarıdır.
Bu kısa tarihçeyi paylaşmamın sebebi sorumuzu daha derinlikli tartışabilmektir. Din olmadan ahlâklı olunabilir mi? sorusunun cevabı “evet”tir. Bir insan Allah ya da din inancına sahip olmadan ahlâklı olabilir. Etrafımızda rastladığımız ahlâklı ateistler buna örnektir. Ancak bu soruyu farklı bir şekilde sorarsak ve “Din olmadan ahlâklı olmanın rasyonel/akılcı bir temeli var mıdır?” diye formüle edersek cevabımız negatif olacaktır. Hayır, bir ateistin ahlâklı olmasının rasyonel bir temeli yoktur. Eğer bir insan bu dünyanın tek şansı olduğuna inanıyorsa kendi çıkarını maksimize etmeli, alabileceği zevki arttırmalı, çektiği acıyı azaltmaya çalışmalıdır. Aksi yönde bir tavır akılcı değildir. Bir ateist kendi çıkarına zıt kararlar alıyorsa, söz gelimi fakirlere yardım ediyorsa akılcılığa aykırı hareket etmiş olur. Çünkü hem zamanı hem de parası sınırlıdır.
Din olmazsa ahlâklı olmanın akılcı olmayacağı yönündeki eleştiriye getirilen ilk itiraz, toplumun çıkarı için ahlâkın gerekli olduğu, dolayısıyla din olmasa da ahlâklı olmanın rasyonel olacağıdır. Bu argüman son derece zayıftır, zira toplumun çıkarı her zaman insanın ahlâklı hareketler sergilemesini gerektirmez. Hitler örneğine geri dönersek, toplumun genel çıkarı için fiziksel ve zihinsel engellilerin öldürülmesi gerekir. Engelliler hem üretime katkıda bulunduklarından daha fazlasını tüketirler hem de bir kısmı genetik sebeplerle engellerini sonraki nesillere aktarabilirler. Dolayısıyla öldürülmeleri gerekir. Toplumun çıkarı bunu gerektirir. Yani toplumun genel çıkarı her zaman “ahlâk” için güçlü zemin sağlayamaz. Hatta zaman zaman bu örnekte olduğu gibi ahlâksızlığı emredebilir.
Din olmasa da ahlâk, rasyonel temele sahip olur diyenlerin bir diğer itirazı, insanın akıllı bir canlı olduğu, dolayısıyla hayvanlar âlemindeki “güçlünün ayakta kalması” ilkesinin insanlar için uygulanamayacağıdır. İlk başta mantıklı görünen bu görüş hayli yanıltıcıdır. Çünkü aklın beraberinde ahlâkı getirmesi gerektiği görüşüne dayanır. Oysa bu çıkarım hiçbir mantıksal dayanağa sahip değildir. İnsan aklını ahlâk için olduğu kadar ahlâksızlık için de kullanabilir. Akıl, basit bir hırsızı, devleti dolandırabilecek bir hortumcuya, bir katili ise çete ya da terör örgütü liderine dönüştürebilir. Akıllı olmamız ahlâklı davranmamızı gerektirmez, zorunlu kılmaz. Dolayısıyla akıllı olmak da ahlâka rasyonel bir temel sağlamaz.
Batı dünyasındaki sofistike teist ve ateistler ahlâkın din olmadan rasyonel olarak temellenmeyeceğinin farkındadırlar. Voltaire “Tanrı olmasaydı da onu icat etmeliydik” derken bu görüşü desteklemektedir. Yaşayan en büyük ateizm havarilerinden olan Richard Dawkins The God Delusion (Tanrı Yanılgısı) isimli eserinde bu sorunu çözme çabasına girmiş, ancak sorunun ateizmle çözülemeyeceğini göstermekten öteye gidememiştir. Dawkins, ahlâkın evrim sürecinde kazanılmış bir özellik olduğunu savunur. Eğer ahlâk evrime hizmet ediyorsa, insanların verimli nesiller vermesini sağlıyorsa onun korunması gerekir. Peki ahlâk evrime aykırı sonuçlar oluşturuyorsa? Dawkins bu soruyu cevaplamayı istemese de onu okuyan her insan tarafından kendisine sorulacağını bildiği için cevaplamaya çalışır. Ne var ki soruyu direkt cevaplamaktansa bir örnek verir. Kısır bir kadına aşık olmamız, der Dawkins, evrim için anlamsız, hatta saçmadır. Çünkü sevgi ve aşk da evrimsel sürece hizmet ettikleri sürece anlamlıdır, gereklidir. Oysa kısır bir kadın üreyemediği için evrimsel açıdan bir kayıp demektir. Bize verimli nesiller verme işlevi olan aşk, eğer bize nesil veremeyecek bir kadına duyuluyorsa anlamsızdır. Dawkins bu noktada akılcı bir manevra ile “nasıl kısır bir kadına duyulan sevgiyi kınamıyorsak, evrime hizmet etmeyen ahlâkı da kınamamalıyız” der. Oysa bu manevra sorunun cevabını değiştirmez. Dawkins’e göre evrime hizmet etmeyen ahlâk en iyi ihtimalle hoş görülebilecek bir saçmalıktır. Ama eğer ahlâk evrimle çelişirse, bu durumda kaçınılması gereken bir eğilim halini alır. Sözün özü, Dawkins, tutarlı bir evrimci olarak evrime dayanan bir ahlâk teorisini savunur. Bu ahlâk teorisinin Hitler’in uygulamalarına yol açacağından haberdar olan Dawkins, “saçma da olsa ahlâka göz yumabiliriz” demekten öteye geçemez. Nihayetinde ahlâkçı görünmeye çalışan, ama teorisi onu ahlâksızlığa iten bir bilim adamı olarak düşünce tarihindeki yerini alır.
Din olmadan da ahlâklı olmamız mümkündür iddiasında bulunanlar empatiye atıfta bulunarak, “kendine yapılmasını istemediğin davranışları başkasına yapma” düsturunu hatırlatırlar. Onlara göre bu altın formül, ahlâkı akılcı bir ilke haline getirir. Oysa bahsedilen düstur bir temenniden ibarettir, zira X kişisinin ahlâklı davranması Y kişisinin ahlâklı davranmasını garanti etmez. Dinin olmadığına inanan bir kişi için akılcı olan tavır, herkesin ahlâklı olmasını beklerken, ahlâkın gerektirdiği fedakârlıklardan kaçmak olacaktır. Empati, duygusal bir etkendir, ancak ahlâka akılcı temel sunamaz. 
Son olarak “vicdan” kartına sığınan ateistleri irdeleyelim. Onlara göre insan sadece rasyonel bir varlık değildir ve vicdanı ile de hareket etmektedir. Bu görüşün doğru olduğunu kabul etmemiz “ahlâk din olmadan rasyonel bir temele dayanamaz” görüşünü yalanlamak bir yana desteklemektedir. Zira biz bu tezimizde ahlâkın vicdan gibi duygusal temelleri olabileceğini kabul ediyoruz, ama bu temellerin akılcı olmadığını söylüyoruz. Dahası vicdan dediğimiz kavramın neye karşılık geldiği hayli tartışmalıdır. Allah’ın (cc) var olmadığını iddia edenlerin vicdanın evrimsel süreçte ve sosyal çevremizde geliştiğini savunmaktan başka çareleri yoktur. Bu tür bir iddia beraberinde şu düşünceyi getirir: Eğer farklı bir genetiğe sahip olsaydım ve farklı bir toplumda yaşasaydım vicdan dediğim şey bambaşka olacaktı. Bazı toplumlarda ensest ilişkinin normal olduğunu, kocaları ölen kadınların intihar etmesi gerektiğini biliyoruz. Buralarda bu normlara karşı gelmenin vicdansızlık olduğunu unutmayalım. O halde vicdan tek başına, ne rasyonel bir temeldir, ne de sandığımız gibi güvenilir bir limandır.
Sonuç olarak bir ateist ahlâklı olabilse de bu ahlâkı rasyonel, akılcı bir temele dayandıramaz. Tabiatta gördüğü hayvanların birbirlerini öldürmelerini, birbirlerinden çalmalarını, ensest ilişkiye girmelerini ahlâksızlık olarak nitelendirmeyen bir ateistin, görece gelişmiş bir maymun olarak gördüğü insanın çalmasını, ensest ilişkiye girmesini, öldürmesini ahlâksızlık olarak görmesi duygusal bir tepkiden ibarettir. Din ise vicdana da seslenmekle beraber, ahlâkı insanın vicdanına bırakmaz. İnsan kendisini yaratan, onu tekrar yaratacak ve yaptıklarını soracak olan Allah’ı düşünerek ahlâklı olmak zorundadır. Yani aklın bir gereği olarak her an yüce bir güç tarafından gözlendiğini bilecek; elektrikler kesildiğinde de, azınlıklara soykırım yapmak toplumun çoğunluğunca desteklendiğinde de ahlâklı davranacaktır.

Okunma Sayısı: 18933
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • fatih aydemir

    6.6.2012 00:00:00

    Tebrikler güzel yazılarını takip ediyor ve devamını diliyorum.Sevgilerimle kardeşim.

  • said yorulmaz

    5.6.2012 00:00:00

    Gecenin bu saatinde (01:40) Mustafa Akyol’un tweeti sayesinde tesadüfen(!) okuduğum bu güzel ve sofistike yazı için Alper Bilgili’ye teşekkürlerimi sunar,başarılar dilerim.

  • ceyhandurmus

    1.6.2012 00:00:00

    basarili yazı, tebrikler. devamını bekliyoruz.

  • orhan evirgen

    1.6.2012 00:00:00

    Gerçekten çok önemli bir mevzuda çok şahane bir yazı. Alper Bilgili’yi içtenlikle tebrik ederim.

  • Salih TEZLİ

    1.6.2012 00:00:00

    Bravo. Böyle önemli bir konuancak bu kadar güzel, anlaşılır ve doğru anlatılılabilirdi.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı