"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Enenin suistimali: Nemrud ve Firavunlar (2)

Ayşe Nur
26 Haziran 2022, Pazar
Bu asrın aksiyon ve fikir bazında nemrut/firavunları belki ilâhlıklarını ilân etmiyorlar,

Ancak kimileri Tevbe/31. ayetle işaret edilen, halklarının “Rab edindiği” kural koyucular olup; kibirleriyle müşahhaslaşırken, kimileri peygamberlerin varlığını inkâr veya Kur’an’nın ilâhi kelâmına, “sümerolog” referansıyla eski kavimlerin mitolojilerini kaynak gösteren cerbezelerle yol alırlar.

Misal; öne sürdükleri Akkad kralı Sargon’un doğumu- sepetle nehire bırakılma- saraya evlatlık alındığı yazıtlar, Musa (as’)ın yaşadığı zamandan yaklaşık 1500 yıl sonrasına tarihlenir. (MÖ 720-610)

Yani tam tersi Sümerler gibi bir çok medeniyetin, inanç-fikri temeli semavi kitaplardır ki zamanla tahrifi de müşahede ederiz.

Kur’an ile uyumlu Tevrat anlatımlarının M.Ö. 2000’li yıllara tarihlenmesi de anlamaya yardımcı olacaktır. Ayrıca Hz. Muhammed’in (asm) Sümer kayıtlarından haberdar olduğu iması da, cehaletin ötesinde küfrün saçmalarının zirvelerinde gezmek demek. Kibir ve küfür libas değiştirse de mahiyeti bir. Ve her makam ve mekânda tezahür edebilir…

*****

Firavun dedi ki; “Ey Haman! Bana yüksek bir kule yap, belki yollara, göklerin yollarına erişirim de Mûsâ’nın ilâhını görürüm(!)” 1

Firavun’un etrafındaki “hamanlar” güçlerini liderleriyle gösterirken, Karun da bu düzende edindiği mal ve zenginlikle kollektif kibrin şeriklerindendi. Karun, Mısır’ın yeni krallık döneminin servetleriyle parmakla gösterilen Amon rahiplerinden midir yahut firavunun hazinedarı mıdır tartışılır ancak, mülkü aç gözlülükle sahiplenen şımarıklığın sembolü olur şahsiyeti.

“İlmimle kazandım, zekâmla fırsatları değerlendirdim” tavırları bir vechiyle karunlaşmanın ifadesidir. Üstad; “Küfran-ı nimet suretinde, Karun gibi “Ben kendi ilmimle, kendi iktidarımla kazandım” dese, elbette sille-i azâba kendini müstehak eder.” 2 derken kişinin uhdesine verilen iktidar, mülk ve şerefin ardındaki hikmet ve rahmeti hakkıyla tanımlamayı hatırlatır.

Bediuzzaman, Kur’an’nın mucizeliğine dikkat çekerken; ayette geçen “sarhan” kelimesinin kule, yüksek yapı manasında ehramları(piramitleri), “eski mısır Firavunlarının an’anesinde hükümfermâ bir düstur-u acibi ifade eder” sözleriyle de; ümmi bir zat olan Hz.Peygamber’in (asm) antik zamanlardaki bir coğrafyanın idarecilerinin gelenek halini almış bu yapılara işaretini, Kur’an’ın i’cazına ve nübüvvetin sıdkına delil gösterir.

***

M.Ö. 2500-3000’li yıllara tarihlenen piramitler, gösterişli mimarileri ve en büyüğünün yerden 139 metrelik mesafesi ile “yüksek bir kule” gibi olup sadece mezar yerleri değildi, ölümden sonraki yaşama uzanmak ve “göklerin yollarını” bularak tanrılarla buluşmaya da vasıta addedilirdi.

Elbet yenilgileri hazmedemeyip, kayıtlara geçirtilmeyen hatta firavunluğa layık görmedikleri Hatşepsut’u yazıtlardan sildiren firavuni bir kültürden, H. Musa (as)’a dair dönemin firavunu ile mübarezesi ve zaferinin kayıtlanmasını beklemek manasız.

***

Hz. Musa (as) Hakk’ı tebliğ vazifesini aldığında “Rabbim göğsümü genişlet” demişti. Kolay değildi; Firavun’un eneden nahnüye geçemeyen kibriyle mücadele etmek. “Nasılsanız öyle yönetilirsiniz” kaidesince kavminin; “Ey Musa, biz Allah’ı apaçık görünceye kadar sana inanmayız” tavırları da halkların başına Firavun’nun musallat edilmesinin bir hikmetini gösterir.

Kavim/ cemaat enaniyeti, firavunun şahsında kibirle muhatap edilerek cezalandırılır sanki.

Mezkûr Firavunun Tuthmose veya II. Ramses’in oğlu Menephtah olduğu tartışıladursun; Alemlerin Rabbi isimleri değil, fiilleri dikkate vererek, her birimizin içinde nemrut/ firavun olmaya müsait hodbin bir “ben” sınavıyla uyarır.

***

BEN OLMAZSAM, SİZ DE OLMAZSINIZ

Ene kibriyle kurala uyan değil, kuralı koyan olmak ister. Haman, İlâhi davetle muhatap firavuna söylemiş: “Tapınılan bir rab iken kul mu olacaksın?”

Haman bazen yanındaki yardımcısı, arkadaşı olur insanın, bazen içindeki nefsi emmaresi… Enenin suistimali sadece inkâr ehlinde gözlemlenmiyor, bilakis “iman ettik” dedikten sonra da belirginleşiyor. Zira Bediuzzaman’nın “Şu asırda enâniyet o derece dizgini eline almış ki, çok insanlar birer küçük Firavun ve Nemrut hükmüne geçmişler” ifadesiyle nefsi ve sevdiğini teberri etmemek lazım; “Ben olmazsam, siz de olmazsınız” tavırları nimeti, hizmeti, ihsanı kendinden bilen enaniyetin ulaştığı firavunluğa işaret etmez mi? Kibir ve enaniyet, zaman ve kişiye göre meşrulaşır mı?

Mezarlıklar kendilerini vazgeçilmez sanan insanlarla doludur ve yıkılıp giden nice firavunlarla.

Dipnotlar:

1- Mü’min suresi/36., 2- 23.söz.

Okunma Sayısı: 2229
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı