"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

İsraf esarettir

Ayşe Nur
22 Aralık 2021, Çarşamba
Yıkılıp giden nice medeniyet/devletler var ki, israf ve sefahat çöküşlerinin müsebbiblerinden olmasın.

İbni Haldun’un “Devletteki haller/ tavırlar ekseriya beşi geçmez” nazariyatında beşinci hal “israf ve savurganlık” dönemi olarak geçer. 1

İnsanlar gibi devletlerin de ömürleri vardır ve bu sürecin sonunu getiren etkenlerdendir israf ve yolsuzluk. “İsraf ise şükre zıttır, nimete karşı hasâretli bir istihfaftır.” 2

Kıymet bilmezliktir israf; nimeti küçümsemek, sıradanlaştırmak... Hem lutf edilip, “emaneten” şükür mukabili verildiğinden bîhaber, “hakkı” olduğu sanrısıyla helâl haram demeden saçıp savurmak; istihfaf etmek.

Neticesi hasaret olan bu durum fertlerin şahsî yaşantılarında daha net, hızlı gözlemlenirken göreceli olarak ülke/devletler açısından tarihî düzlemde zamana yayılan sebep-sonuç ilişkileriyle kaydedilir.

Ve israf sadece müsrife değil, sorumlu olduğu çevresine de zarardır. Devletin yönetimindeki müsriflik ise, daha katmerli vebal taşır, zira savrulan halkın, milletin hakkıdır.

*****

1718-1730 Osmanlı tarihinde Yahya Kemal Beyatlı’nın isimlendirmesiyle “Lâle devri” olarak anılır. Bu yıllarda kurulan kâğıt fabrikası, tulumba ocağı, matbaanın kullanımı, çinicilik ve Batıya örnek olan ilk çiçek aşısı uygulamaları gibi yenilik ve gelişmeler maalesef dönemin israf ve şatafatının ardında kalır.

Zira, Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa’nın Avusturya-Venedik’le savaş neticesi yapılan Pasarofça Antlaşması sonrası aldığı tasarruf tedbirleriyle oluşan bütçe fazlası, halka yansıtılmamış; imar işlerinde özellikle Fransız mimarisinde Sâdâbâd Kasrı ve köşklerin yapımında kullanılmıştı.

Sultan III. Ahmed’in Kâğıthane’nin bu güzel arazilerini vezirlerine dağıtmasıyla mezkûr yerlerde Avrupaî peyzajlarda bahçeli köşkler yükselir.

Çerağan ya da Çırağan denilen kandil ve mumlarla aydınlatılan gece eğlenceleri, envaî çeşit lâlelerle süslü eğlence yerleri, eşrafa dağıtılan kürk ve hil’atlar, helva geceleriyle bir devrin portresi çizilir.

“Devlet yıkılmaya yüz tuttuğu devirde pazarlarda satılan her şeyden vergi alınır.” 2

Ayarı düşürülmüş sikkeler, enflasyon, pahalılık, yeni vergilerin konulmasıyla halk tabanındaki huzursuzluk artar ve ifsad çevrelerince kullanılır. Lâle Devri’nin sefahat dönemi, Patrona Halil denilen serkeş bir yeniçerinin, memnuniyetsiz kitleleri etrafında büyüterek topladığı isyanla neticelenir. Yönetim, hatalarının muaccel bedelini ayak takımının idareye gelmesiyle öder. Nihayetinde Patrona Halil ve etrafındakiler infaz edilse de, zarar dokunmuştur bir kere.

* * * *

Kırım Harbi zamanları... (1853-1856) savaş giderleri ve zaten açık bütçesiyle zora giren Osmanlı devleti tarihinde ilk kez dış borçlanma yaparak Sultan Abdulmecid dönemi İngiltere’den % 6 faiz haddi ile 3 milyon sterlin borç alır. (1854)

1843’de inşası başlayan Dolmabahçe Sarayı 1856’da bittiğinde kaynaklara göre 3 milyon kese altın harcanmıştı. Çırağan Sarayı, Beylerbeyi Sarayı, Mabeyn Köşkü, Adile Sultan Sarayı, devletin son zamanlarının eseriydi.

Borç alınan devletlerin ekonomik sömürü alanı haline gelen bu topraklarda çileyi halk çekiyor, sefalet ve fakirlik artarak devam ediyordu. Sonraki 20 yıl fasılalarla alınan borçlar neticesi devlet 1875’de morotoryum ilân ederek iflâsını duyurur.

* * * *

Fetih ve ganimet odaklı gelir, 17.yy’da sona ererken, vergi gümrük gelirleri, giderleri karşılayamaz haldedir. Bozulan tımar sistemi, isyanlar, asayiş problemleri ve büyük kaçgun (Büyük Kaçgun, 17.yy’da Anadolu’da Celali İsyanları sırasında halkın daha güvenli bölgelere sığınmasına verilen addır) neticesi tarımdaki faaliyetler de düşmüş enflasyon had safhaya çıkmıştı.

Bu ahvalde kamu harcamaları ve yüksek maaşların tasarrufla düzenlenmesi, israfın önlenmesi kısa vadede çözümken, uzun vadede üretim odaklı uluslar arası ticaretle iktisadî gelişim deva olabilirdi. (II. Mahmut dönemi sanayileşme olduysa da 1838 Baltalimanı Antlaşması’yla verilen ödünlerle, piyasalar İngilizlerin kapitalist esareti altına girdi.)

Ne yapılacağı kadar, nasıl yapılacağı da mühimdir ve evet usûl esasa mukaddemdir. Yenileşme, terakki etme, düşmana karşı izzet ve itibarını koruma elzemdir, fakat takib edilen yol da öyle; “Gayr-ı meşrû tarik ile bir maksada giden zât, galiben maksudunun zıddıyla görür mücazat.” 3

Üstad, Süfyanın israfı teşvik ederek zayıf damarları kendine esir ettiğini söyler. Bu manada nesli âtiye de dersler verir. Ezberlerle değil, ibret ve derslerle yaşanmalıymış hakikat. 

M. Âkif’den bir alıntıyla noktalayalım: “Geçmişten adam hisse kaparmış... Ne masal şey!/ Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi?/ “Tarih”i “tekerrür” diye tarif ediyorlar;/ Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?”

Dipnotlar:

1- İbni Haldun, Mukaddime.

2- A.g.e.

3- Bediüzzaman, Sözler, Lemaât.

Okunma Sayısı: 1437
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı