Bu dünya hayatı hakikatte sadece bir oyun ve eğlenceden ibarettir; âhiret yurduna gelince işte asıl hayat odur; keşke bunu bilselerdi! (Ankebut: 64)
“Medeniyet-i garbiye-i hâzıra, semavî dinleri tam dinlemediği için, beşerî hem fakir edip ihtiyacatı ziyadeleştirmiş. İktisat ve kanaat esasını bozup israf ve hırs ve tamahı ziyadeleştirmeye, zulüm ve harama yol açmış.” (Emirdağ Lahikası, s. 432.)
İnsan şu coşkuyla akan zaman ırmağında boğulmadan durmaya çalışırken bir yaprağın sonbaharda dalından yere süzülüşü gibi en son akıp gidiyor. Öyle ki akıp giderken bizden neler götürdüğünü anlamamız çok geç olabiliyor. Şöyle kısa bir hesap yapacak olursak;
Mevcut durumda Dünya Sağlık Örgütüne (WHO) göre ortalama bir insan ömrü 70 yıl, şehir hayatındaki bir insan günde ortalama 8 saat uyuyor, ortalama 2 saatini işe gidip gelmeye harcıyor, ortalama 1,5 saat yemek hazırlama ve onu yemeye harcıyor, ortalama 3 saatini sosyal medya ve boş vakte harcıyor, 6-22 yaşları arası okulda, 25-55 yılları arası da işte ortalama 8 saat çalışıyor.
Bunları yıl bazına vuracak olursak, 23.5 yılını uyuyarak, 6 yılını yolda geçirerek, 4,5 yılını yemek yiyerek, 9 yılını sosyal medyada ve boşa vakit harcayarak, 23,5 yılını okul ve iş hayatına harcıyor. Toplam 66,5 yıl etti. Ve bu büyük ihtimalle iyi bir senaryo. İşe veya okula gitmek için daha fazla vakit harcayanlar olmakla birlikte sosyal medyaya da daha fazla vakit harcayanlar mevcut.
Hadi biz yine de bu şeklide ele alalım. Hayatımızdan şu an sadece 3,5 senemiz kaldı. 1 saati de namaz ibadetine ayıracağız. Bu da 3 sene eder. Kaldı 0,5 sene. Hayatınızda kendiniz için ayırabileceğiniz, aktiviteler yapabileceğiniz, kitap okuyup gezebileceğiniz, arkadaşlarınızla sohbet muhabbet edebileceğiniz sadece 0,5 (6 ayınız) yılınız var. Ve bu kalan yılların ekserisi 55 yaşından sonra.
Bu hesaplama aslında bize medeniyet-i hâzıranın dayatmış olduğu, materyalist eğitime, şehrin betonarme yapıları arasında bir alan aramaya, sigortalı bir işte çalışmaya itme mottosunun bir sonucu. Şimdi hesaplamayı şöyle bir hayatta yaşayan biri için tekrar yapacağız; kırsalda birkaç dönüm arazisinde yaşayıp, tarım ve hayvancılık yaparak hayatını idame ettiren ve dışa bağımlılığı minimum olan birini düşünelim.
Mevcut verilere göre kırsalda yaşayan insanların uyku süresi 6 saat, işe gitmek için yol süresi yok, yine yemek için harcadığı vakit 1,5 saat olsun, böyle bir ortamda boş vakit geçirme ihtimali zor olduğu için sadece sosyal medyaya 2 saat verelim, 7-17 yaşları arasını yine okulda 8 saat geçirsin, 17-55 yaşları arasında günde ortalama 8 saat çalışıyor olsun. 1 saat de namaz ibadetine veriyoruz. Bu şekilde yapılan hesaplama da 17,5 yılını uyuyarak, 4,5 yılını yemek yiyerek, 6 yılını sosyal medyada, 23,5 senesini okuyarak ve çalışarak geçiriyor. Fakat burada şöyle bir fark göze çarpıyor, ilk hesaplamada çalışma kısmında kişi bir başkası için çalışırken ve herhangi bir üretimde bulunma ihtimali daha düşükken, bu hesaplamada kişi kendisi için çalışacak ve üretecek. 3 yıl da namazla iştigal ediyoruz. Toplam 54,5 yıl eder. Geriye kendimiz için ayıracağımız 15,5 yılımız daha var. Fark tam 10 yıl. Pek tabiî hesaplamalarda kişiden kişiye değişikler olacaktır fakat maksat hasıl oldu diye düşünüyorum.
Şimdi zaman akıp gidiyor, şehrin betonları arasında geçen bir ömrü mü tercih etmeli, yoksa sade refah bir hayatı mı? Tüketime dayalı bir hayat mı yoksa üretime dayalı bir hayat mı? Seçimi yapmak kolay, ya seçtiğini yaşamak?