Kur’ân-ı Kerîm, “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol” buyurur.
İslâm’ın ruhları okşayan, kalpleri doyuran, hayata hayat olan prensipleri, ince duyguları filizlendiren güzellikleri, mükemmellikleri onu ancak doğru olarak yaşamakla kendini gösterir. Hem İslâm’ın doğruluğunu bütün zerrelerimizle göstermekle bize ve başkalarına canlılık kazandırabilir. Resûl-i Ekrem (asm) bu âyeti öylesine yaşamıştı ki, âyetin içinde bulunduğu sûre için, “Hûd Sûresi beni ihtiyarlattı” buyurmuşlardı. Doğruluğu simasına bile yansımıştı Peygamberimizin (asm). Abdullah bin Selâm gibi birçok zât daha simasını görür görmez, “Vallahi bu simada yalan olamaz” deyip Müslüman olmuşlardı. Ebu Cehil’in de, doğruluğunu tasdik ettiği halde sırf bir inat uğruna “Ya Muhammed, sen doğrusun. Benim senin doğruluğuna bir şey dediğim yok. Ben yalnız senin dâvânı inkâr ediyorum” dediğini biliyoruz. Doğruluk her mevsim, her zemin ve her şartta meyve veren bir ağaçtır. Doğru yoldan gidenler otobanda gider gibi dümdüz, engebesiz, engelsiz, dikensiz, çakılsı yolda giderler. Doğru yolda gidenlerin, hiçbir kayaya tosladıkları, şaşırdıkları görülmemiştir. Mutluluk da doğrulukla mümkündür. Doğruluğun en güzel meyvesi şüphesiz ruh sükûneti ve rahatlığıdır. Doğru olmayan insan daima hırsız psikolojisi içindedir. Nasıl hırsız kendini devamlı suçlu görür, her an yakalanacağı düşüncesiyle tedirgin olursa göz göre göre doğruluğu ayaklar altına alan insanların da mutlu olmaları, sükûnet bulmaları mümkün değildir.