“Sakin, ölümü bekleyecektim; hırs, hiddet neme gerekti? Yapamadım. Koştum tütüncüye, kalem, kâğıt aldım. Oturdum. Adanın tenha yollarında gezerken canım sıkılırsa küçük değnekler yontmak için cebimde taşıdığım çakımı çıkarttım. Kalemi yonttuktan sonra tuttum öptüm. Yazmasam deli olacaktım.”
S. F. Abasıyanık’ın bu sözünü dinleyip de yazmamak olur mu? Olmadı… Çocukken çokça maruz kaldığım bir saldırı tekniğini geçenlerde okudum. Bazı eklemeler yaparaktan fırından yeni çıkmış bir yazı haline getirdim…
İnsanların yaşayışı hakkında genelde geyiği dönen bir muhabbet vardır: Teoriye göre işte erkekler avlanmaya çıkar mızrak, taş falan artık ellerine ne geçerse kullanaraktan “eve” yiyecek bir şey getirmeye uğraşırlarmış. Dolayısıyla vücutları ve beyinleri de bu bağlamda ihtiyaçlarına göre gelişim gösterirmiş. Kadınlar ise daha çok evde oturup, çoluk çocukla ilgilenip, meyve toplama falan gibi işlerle uğraştıklarından kendilerini sosyal açıdan daha bi geliştirmişler. Kısacası avlanma pek de onların işi değildir. Bu teoriyi biraz daha açıp, asıl konuyu saptırmadan bağlantı kurayım. Genel olarak annelerde rastlanan terlik fırlatma yeteneği göz önüne alındığında “Ya bizimkilerin hayatı başka bir şekilde geçti, ya da külliyen amazonlardan gelme bunlar” diye düşünmeden edemez insan.
Bu yeteneğin daha ilk evresinde; anne genelde en basit terlik vuruşlarını kullanabilmektedir. Bu atışların isabet oranı oldukça düşüktür, eğer ilk çocuksanız anneniz bu teknikleri sizin üzerinizde ilk defa deneyeceğinden; sizin az çok kontra taktikler geliştirmeye fırsatınız vardır. Eğer ikinci ya da üçüncü çocuksanız vay halinize.. Abi/ abla izlenilip, mümkün olduğunca hızlı bir şekilde ‘kaçış yolları’ öğrenilmelidir.
Annenin zamanla bu konuda tecrübe kazanmasıyla birlikte yeni ve daha tehlikeli teknikler geliştirmesi kaçınılmazdır. Örnek vermek gerekirse, hızlı, kıvrak bir ayak bileği hareketiyle oldukça kısa bir süre içerisinde terliği ayaktan ele alır, yine birkaç saliselik bir zaman aralığında iki kaşın ortasından vurur. Ayrıca kızgınlık derecesine göre artık hedef alınan yer ve terliğin tipi-tarzı parametrelerde göz önüne alınmaya başlanmıştır. Meselâ o an ayakta bulunan terlik hafif cinsten bir şeyse gelişine fırlatıverir. Lâkin “misafir terliği” diye tabir edilen ucu sivri, tabanı sert malzemeden olan terlik kullanıldığı takdirde hedefe daha bir dikkat edilir. Mümkün mertebe “kaba” taraflara atılmaya özen gösterilir. (Annedir, kıyamaz tabiî...) Hoş, kızgınlık seviyesinin yüksek olduğu durumlarda hedef/terlik tipi parametrelerinin devre dışı bırakıldığı da görülmüştür. Genelde bu sanatta usta seviyesine erişmiş annelerde “ölümcül” saldırı tekniği gelişmiştir artık.
“Güdümlü terlik” diye de adlandırılan bu teknik kullanıldığı takdirde; “kaçtım işte terlikten” yanılgısına kapılıp pis pis sırıtmaya başladığınız anda, duvardan sekip alnınızın ortasında patlayıveren terlikle feleğiniz şaşırabilir.
Annelerin sadece duvar gibi sert zeminlerle yetinmeyip, sektirmede yastık gibi esnek nesneleri dahi kullanıp terliğe istedikleri yörüngede fırlatabilmeleri bilimum dinamik, mukavemet teoremlerinin sınırlarını zorlamaktadır. (bkz: İsterlerse roket mühendisi bile olurlar...)
Haa şimdi bu seviyede bir anneye sahip bir çocuk için her şey bitmiş midir? Hayır! Kontra tekniklerini geliştirmek çocuğa oldukça önemli yetenekler kazandırmıştır. Bunlardan belki de en önemlisi örümcek adamımsı bir “ahanda tehlike var, kaç olum kaç” hissidir. Bu yetenek kazanılana kadar birkaç terlik yemek kaçınılmazdır, lâkin bir kere öğrenildiğinde yeterli kıvraklık ve çevikliğe erişilir. Güdümlülerden olmasa da standart terliklerden kaçma ihtimaliniz oldukça artar. İkinci bir olumlu katkısı ise strateji/ taktik yeteneklerinin gelişmesidir. Tehlike anında kaçmaya fırsatınız olmuşsa, gidilmesi gereken oda annenin biblo, vitrin gibi ıvır-zıvırlarının bulunduğu odadır. (Genelde salonda olur bunlar...) Eğer annenin böyle ıncık-cıncıkları yoksa ilk anneler gününde birkaç biblo alınıp hediye edilmelidir. Böylesi bir odaya kapağı atabilirseniz, neredeyse yırttınız demektir. Annenin birçok tekniği işlevini yitirmiştir.
Her ne kadar anne inanılmaz bir nişancı olsa da- “ya seker de bir şey kırılıverirse” korkusu, anneyi mecbur başka saldırı teknikleri kullanmaya itecektir. Meselâ kovalamaca bunlardan biridir, lâkin kaçmak çocuk için bir “çocuk oyuncağı”dır. Bu durumda yapılabilecek şey yemek masasının altı, üstü, çevresi derken anneyi mümkün mertebe yorup, en sonunda üzerine koşup, sımsıkı sarılmaktır. Annedir; kıyamaz, kızar en fazla bağırır sonra gelir öper ve geçer... Ya geçmese? Ne bileyim ben…