Bilindiği gibi Cumhurbaşkanı son yıllarda her fırsatta “Kimse bizden faizlerin arttırılması beklemesin, faizi düşürmeye devam edeceğiz”, “bu kardeşiniz iktidarda olduğu sürece faiz yükselmez” vaadini verdi.Daha önce “Beni alanım ekonomi, bu kardeşinize verin yetkiyi, bakın faizle - dövizle, şunla bunla nasıl mücadele edeceğimi görün” sözünün ardından son seçim kampanyasında da halka karşı “Nas ortada olduğuna göre sana bana ne oluyor!” diye “faizlerin kesinlikle yükselmeyeceği”ni söyledi.
Ne var ki en son “Kimse ‘Cumhurbaşkanı faiz politikalarında ciddi bir değişime mi gidiyor’ gibi bir yanılgının içine düşmesin” deyip “Ama Hazine ve Maliye Bakanımıza atacağı adımları süratle, rahatlıkla Merkez Bankası ile atmasını kabullendik” ifadesiyle millet nezdinde taahhüd edilen “faizler kesinlikle yükseltilmeyecek” sözünden cayılmanın sinyalleri çakıldı. (Gazeteler, 14.6.23)
Nitekim faiz oranlarının bir defadan yüzde 15’in üstüne çıkarılmasıyla başlayan yaman çelişkili çark, en son Merkez Bankası’nın beklentilerin de üstüne çıkarak politika faizlerini yüzde 25’e yükseltmesi “tek kişilik otoriter ucûbe rejim”de faiz taahhüdünün de tutulmadığı resmen tescillendi.
Böylece “Müslüman olarak nas neyi gerektiriyorsa onu yapacağız” söyleminin aksine “iftiralı montaj siyaseti”nde olduğu gibi muhaliflerini “din dışılık”la itham eden siyasi iktidarın dini siyasette insafsızca ve iz’ansızca istismar ve inhisarda hiçbir değer tanımadığı bir defa daha ortaya çıktı.
Özetle, mahalli seçimler öncesi yine “algı yönetimi” devrede. Yatırım, üretim ve istihdamın olmadığı ekonomik çöküşte yine tam bir işgüzârlıkla gözboyama makyajlarla, algı operasyonlarıyla mahalli seçimler de katakulliye getirilmek isteniyor.
Ve bütün bunlar, bir defa daha “hani nas var’dı?” sorusunu sorduruyor…
GARABET: Hani “mülâkat kaldırılacak”tı?
Hatırlanacağı üzere Cumhurbaşkanı, partisinin seçim beyannamesinde millete deklâre ettiği seçim vaadlerini sıralarken “seçimleri kazanmaları halinde kamuya işe alımları, görevin getirdiği zorunluluklar dışında mülakatı kaldırarak gençlerimizin sınavlardaki başarı sıralamasına göre yapacağız” sözünü vermiş; seçim kampanyasında da “işe alımlarda mülakatı kaldıracağız” taahhüdünü tekrarlamıştı.
Bu durum, öncelikle yirmi bir senelik AKP iktidarında ve “tek kişilik hükûmet”te muhalefetten ve kamuoyundan gelen onca kayırma - nepotizmle “mülâkat” perdesinde haksızlık ve hukuksuzlukların ayyuka çıktığı şikâyetlerine ve çağrılara rağmen neden kaldırılmadığını sözkonusu yapmıştı.
Seçimin üzerinden dört ay geçtiği halde bu hususta tek bir adımın atılmaması, “hani mülâkat kaldırılacaktı, kamuda işe alımlarda tek ölçü KPSS olacaktı?” sorularını sorduruyor.
Aslında Cumhurbaşkanı ile partisinin sözcülerinin tam da “mülâkatın kaldırılması”ndan dem vurdukları sırada bile “mülâkat” perdesinde tam bir partizanlıkla kayırıcılığın gırla gitmesi samiyet(sizliğ)in ipuçlarını vermişti.
Siyasi iktidar, bütün milletin gözü önünde verdiği ancak dört aydır âdeta unutup hiçbir adım atmadığı “mülâkat sözü”nü nihayet tutacak mı; yoksa muhalefetin deprem paralarının araştırılmasına dair önergelerindeki tavrı gibi yine yüksünmeden red mi edecek?