İsrail’in çoğu çocuk ve kadınlar olmak üzere on yedi bin mâsum sivili katlettiği, kırk binini yaraladığı Gazze soykırımı sürerken Filistin’e komşu Körfez ülkeleri dahil bölge ülkeleriyle Ankara’nın ikircikli tavrı çarpıcı.
Her defasında tumturaklı nutuklar atılıyor; ancak fiiliyat ve icraatta İsrail’i caydıracak hiçbir ciddi adım atılmayıp hiçbir yaptırıma yanaşılmazken, son Katar gezisinde İsrail vahşet ve zulmünün durdurulmasına dair kayda değer bir mesaj verilmemesi bunun son örneği.
GAZZE’NİN İLHAKINA ZEMİN…
Hafta içinde BAE’de 28. BM İklim Değişikliği Konferansı’nda, ardından Katar’daki 4. Körfez İşbirliği Konseyi Zirvesi’nde “Gazze’deki mezalimin Suriye’yi de içerecek bölgesel bir savaşa dönüşmesine fırsat vermememiz gerekiyor” diyen Cumhurbaşkanı “İsrail saldırılarında çoğunluğu çocuk ve kadın on yedi bin Filistinli mâsumu katleden Gazze kasabı Netanyahu’nun işlediği insanlık ve savaş suçlarının yanına kâr kalmaması” temennisini tekrarlamakla kaldı.
İsrail’in en son Han Yunus kentine saldırılarla Gazze’nin güneyini bombalamayı yoğunlaştırdığı sırada Netanyahu’nun “savaş sonrası Gazze’de yeniden Filistin otoritesi olmayacak, hatta bir Filistin otoritesi olmayacak” çıkışı, bütün Gazze’nin işgaliyle “İsrailleştirilerek” ilhakı planının ilânı.
Bu arada, Gazze saldırılarının başında apar topar Telaviv’e koşup “Ben bir Yahudiyim” diyen Amerikan Dışişleri Bakanı’nın Ankara’yı ziyarette Gazze’den Filistinlilerin boşaltılması hesâbıyla Türkiye’ye en az 500-750 bin Gazzelinin sığınmacı olarak gönderileceği önerisinin kabul edildiği haberlerine dair tek bir tekzip gelmemesi İsrail’in işgal ve ilhak plânına zemin hazırlanması vahametini ele veriyor…
İSRAİL’İ KİM ŞIMARTIYOR?
“Başta ABD olmak üzere Batılı ülkelerin destekleri olmasaydı, şu anda bölgemizde böylesi bir tabloyla karşı karşıya olmazdık” yakınmasında bulunan Cumhurbaşkanı “Bu ülkelerin gerek nakdi, gerek silah, mühimmat, araç gereç gibi ayni ve parasal olarak sınırsız desteklerinin İsrail’i şımarttığı”ndan şikâyet ediyor.
Ama bu şikâyet, 7 Ekim’den bu yana Gazze’deki mahallelere, hastanelere, mülteci kamplarına, camilere 100 bin top mermisi yağdıran İsrail’e, önemli bir kısmı iktidardakilerin yakınlarına ait olan her biri 1.500 tonluk 400 gemi ile başta İsrail’in silâh yapımında kullandığı demir-çelik ve diğer savaş malzemeleri olmak üzere gıdaya kadar ticari ve lojistik desteğin Türkiye’den gitmesi vahametini sorduruyor.
Gerçekten, Gazze’deki mâsum sivilleri bombalayan İsrail savaş uçaklarının yakıtı neden hâlâ Türkiye’den gidiyor? Niçin bunca zulmü dayatan İsrail’e ambargo uygulanmıyor? İsrail’le istihbarat işbirliği, savunma sanayii anlaşmaları, silâh ve enerji ihaleleri, tarım ve tohumculuk, telekomünikasyon alanlarındaki anlaşma ve işbirlikleri neden rafa kaldırılmıyor?
Konya’daki İsrail Hava Kuvvetleri Koordinasyon Merkezi, Malatya-Kürecik’teki Radar Üssü durmuyor mu? İsrail’e lojistik destek taşıyan sözkonusu “gemiler” ya da “gemicikler” kime, hangi “yandaş şirketler”e ait? Neden bu sorulara cevap verilmiyor?