GARABET
Cumhurbaşkanı’nın “Trump’la şahsi dostluk ve ilişkiler”e odaklanan Amerika seyahatinin sonuçları tartışılıyor. Ancak “samimiyetsizlik”, görüşme sonrası öncelikle “Trump’ı samimi bir çaba içinde olduğunu gördüm” diyen Cumhurbaşkanı’na Trump’ın “Hayranıyım” dediği Erdoğan’a “teşekkür”üyle başlayan ortak basın toplantısında ortaya çıkıyor.
Ancak bir yandan Erdoğan’a “teşekkür” eden Trump’ın diğer yandan pervasızca İçişleri Bakanlığı’nın “en çok arananlar” listesinde bulunan, “kırmızı bülten”le aranan, başta karakol baskınları olmak üzere yirmi yedi terör saldırısının sorumlusu olan, Öcalan’ın “manevi evlâdım” dediği terörist “Mazlum Kobani” kod adlı kişiye “Güzel sözlerin ve cesaretin için teşekkürler General Mazlum, yakında Beyaz Saray’da görüşmeyi dört gözle bekliyorum” övgüsü garabeti ortaya çıkarıyor.
Doğrusu Washington’da başbaşa ve heyetler arası görüşmelerden sonra Cumhurbaşkanı’nın Mazlum Kobani ile ilgili bir soruya “Bu teröristin ABD gibi bir ülkenin başkanı tarafından muhatap alınmasını üzüntüyle karşıladım. Yüzlerce insanımızın öldürülmesine neden olan bir teröristtir. Böyle birisinin bizim stratejik ortağımız tarafından böyle karşılanması bizi üzmüştür” yakınmasıyla “CIA’nın Kobani’nin ‘terörist’ olduğunu belgelediğini ve kendilerine aktardığını” söylemesine bigane kalması, çarpıklığı deşifre ediyor.
“Bu görüşme sonrası halen Kobani’yi Beyaz Saray’a davet etmeyi düşünüyor musunuz?” sorusuna Erdoğan’ın önünde yüksünmeden “Mazlum Kobani ile çok iyi bir telefon konuşması yaptık. Çok yakın çalışıyoruz. Sizin Cumhurbaşkanınız ile de çok yakın çalışıyoruz” cevabıyla teröristle Türkiye Cumhurbaşkanı’nı âdeta aynı kulvarda tutması tuhaflığı, Trump’a güvenilemeyeceğini ve uluslararası ilişkilerin “şahsi ilişkiler ve dostluklar” üzerinden yürüyemeyeceğini bir kez daha ortaya koyuyor.
Gerçekten, İsrail’in Kudüs’ü başkent yapmasını ve yeni yerleşim birimleriyle işgalini genişletmesini cüretlendiren, Suriye’ye ait Golan Tepeleri’nin İsrail’e ilhakını sağlayan, İran’la “nükleer anlaşma”yı bozan, en son “Suriye’den çekiliyoruz” deyip asker sayısını arttıran, Suriye ile komşu olmayan Almanya’nın bir milyon Suriyeli sığınmacıyı kabul etmesine mukabil tek kuruş yardım etmeyen, on maddelik “mutâbakat”ı çiğneyip göz göre göre conilerin YPG militanlarıyla devriye gezmesini Ankara’nın bütün itirazlarına rağmen pervâsızca sürdüren, abes - aşağılayıcı “mektup”tan dolayı tek kelime “özür” dilemeyen Trump’ın hâlâ hangi sözüne güveniliyor?
Görünen o ki Dışişleri’nin devredışı bırakılmasıyla güçlü diplomasinin dışlandığı, uluslararası ilişkilerin “şahsi ilişkiler”e endekslendiği politikalar, Türkiye’yi tam bir çıkmaza ve çözümsüzlüğe sürüklemiş. Ve hâlâ inadına bu çıkmazda sürüklenmeye devam ediliyor.
Yazık, çok yazık…
ÖZETLE
Ankara çelişkilerden kurtulmalı
Türkiye’nin askeri harekât yaptığı Fırat’ın doğusundaki Re’sulayn ve Tel Abyad’da -Suriye’deki 44 örgütten biri olan- Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) ile “Suriye geçici hükûmeti”ni kurup bu hükûmete bağlı mahkemeler kurması ve maaş verdiği Özgür Suriye Ordusu’nu “Suriye millî ordusu” olarak ilân etmesi, öncelikle Ankara’nın “Suriye’nin toprak bütünlüğü ile siyasi birliğini ve bütünlüğünü” deklare ettiği Astana ve Soçi mutâbakatlarının çiğnenmesi anlamına geliyor.
Özetle, Türkiye’yi komşu bir ülkenin topraklarında BM’de temsil edilen meşru hükûmete karşı “alternatif bir hükûmet ve ordu kuran ülke” durumuna düşüren bu vaziyet, Suriye’nin etnik ve mezhebi iftiraklar üzerinden bölünüp parçalanmasını hedefleyen küresel emperyal güçlerin hegemonya ve çıkarları hesâbına geçiyor.
Ankara’nın “Suriye politikası”nda fiyasko ile sonuçlanan çelişkilerden artık kurtulması gerekiyor.
TESBİT
“Medyatik bir gösteri”
Trump’la görüşmesinin ardından ABD’nin YPG’nin omurgasını oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri’ni (SGD) desteklemeye ve ortak devriye yapmasına devam etmesi, Amerikan askerlerinin Irak’tan Suriye’ye geçip ülkenin kuzeydoğusundaki petrol bölgesini işgalini Trump’ın “Petrolü koruma altına aldık” diye fütursuzca açıklaması, ağır ekonomik “yaptırımlar”ın hâlâ Kongre’nin gündeminde yer alması ve Cumhurbaşkanı’nın Suriye’nin kuzeyindeki güvenli bölge için “Bu iş öyle üç beş helikopter uçuşu ile, 5-10 araç devriyesiyle, göstermelik birkaç yüz askerin bölgede bulunması ile olacak iş değildir” şikâyetine rağmen “devriyeler”le yetinilmesi, S-400’ler ve F-35’ler konusunda bir ilerleme sağlanamaması, Trump’la görüşmenin “medyatik bir gösteri” olmanın ötesine geçmediğini ve bir netice çıkmadığını su yüzüne çıkarıyor.
Ve ne gariptir ki “iktidara ilişik medya”da akıbetsiz son Amerika gezisine hâlâ medhiyeler diziliyor!
HAFTANIN SÖZÜ
“Genel değerlendirmeyle, Trump’ın aşağı yukarı bütün istediklerini aldığını görüyoruz, keyfi yerinde…”
Cihangir İslâm,
(SP milletvekili)