Ankara’da siyasi belirsizlik devam ediyor.
“Tek kişilik yönetim”de, demokrasinin askıya alındığı “devletleşmiş bir parti, partileşmiş bir devlet” istibdadında darbelere ve ara dönemlere has her türlü siyasi baskıya rağmen yirmi yıllık AKP iktidarının sonu görünüyor.
Muhalefete mensup belediyelere tam bir partizanlıkla “partililer”in “kayyım” olarak atanmasından iktidarın yanlışlarını eleştiren medyaya ceza üstüne ceza yağdırılmasına, her türlü antidemokratik baskıcı yasa ve yasaklarla düşünce ve ifade hürriyetinin engellenmesine rağmen ağır ekonomik çöküşle birlikte siyasi iktidarın çöküşü devam ediyor.
“Kutuplaştırma siyaseti”yle dinî ve milli değerleri siyasette istismar ve istimalle dayatılan bütün çarpıtmalara, “cami yaktılar” dezenformasyonlarına, kışkırtmalara rağmen, ekonomik çöküşün yanısıra siyasi çöküşle artık seçmeni tutamayan siyasi iktidar, yeni tezgâhlarla manipülasyonlar, yanıltmalar peşinde. Ancak ümitlerin tükendiği süreçte artık eşik aşılmış, güveni tesis edemiyor.
CANHIRAŞ “İKİNCİ TUR” ÇIRPINIŞI
Peşpeşe elektrikten doğalgaza, gün aşırı akaryakıta gelen zamlarla kat kat artan pahalılıkla, yükselen faizlerle, katlanan dövizle esnafın borç altına girdiği, mazotun litresinin otuz liraya dayandığı kırılganlıkta, üreticiye-çiftçiye haciz geldiği, emeklinin, yoksulun geçinemediği, “tepeden tâlimatlar”a rağmen enflasyonun yüzde 73’lere çıktığı vetirede “enflasyon düşecek” vaadlerine kimse inanmıyor.
Önce Şubat-Mart ayları denilen, ardından Haziran, peşinden Eylül-Ekim, son olarak Aralık ayında “düşeceği” teminatlarının fos çıkmasının ardından bizzat Cumhurbaşkanı ile Hazine ve Maliye Bakanı’nın “enflasyonun 2023’ün Ocak-Şubat aylarında düşeceği” vaadi inandırıcı bulunmuyor.
Anketlerin tesbitiyle 2018 seçimlerine göre AKP oylarının yüzde 40’ı kopmuş, başka partilere gitmiş. Siyasi analizciler, bugünden yarına ciddi bir gelişme olmazsa “millet ittifakı”nın, “parlamenter sistem işbirliği”ndeki altı partinin eksenini oluşturduğu “demokratik muhalefet”in Cumhurbaşkanı seçimini de “ilk tur”da kazanacağına dikkat çekiyor.
Bu panikle “iktidar cephesi”, hiç olmazsa cumhurbaşkanlığını kaybetmemek için canhıraş çırpınıyor. Tahkirlerle muallel tehevvürlü siyasi saldırılar bundan…
“BİR MAZERET”LE ADAY OLMAYABİLİR…
Bunun içindir ki “tek kişilik hükûmet”in artık Türkiye’yi taşıyamayacağı, ödenecek kısa vadeli borçlarla, artan enflasyon ve pahalılıkla ekonominin daha da bozulmasıyla kışın daha çok zor geçeceği ve iktidara daha da kaybettireceği gerçeğinden hareketle onca “tumturaklı söylem”in aksine yine erken ve hatta baskın bir seçime gidileceği değerlendirmeleri çoğalıyor; daha önce her defasında “kesinlikle erken seçim yok” sözlerinin ardından erken-baskın seçimlere gidilmesi buna emsal gösterilerek.
Buna mukabil, Temmuz’da, özellikle Ocak’ta son bir defa daha memur, işçi, emekli maaşlarının arttırılmasıyla algı operasyonun tasarlandığından bahsediliyor.
Hatta “iktidara iliştirilmiş yorumcular”ın bile ekonominin artık düze çıkmayacağını kabullendikleri vartada, Cumhurbaşkanı’nın kaybedeceği bir seçime girmeyeceği; son anda ileri sürülecek “bir mazeret”le aday olmayacağı, bir başkasını seçime süreceği senaryolarından söz ediliyor.
Bu arada uyduruk politik polemikli kışkırtmalarla iç politikadaki “gerilim ve kamplaştırma politikaları”nın yetmediği, “dış politika”yı içte malzeme olarak kullanma hesabıyla Suriye’ye askeri müdahalenin ve Yunanistan’la gerginliğin gündeme getirildiği söyleniyor.
Demokratik muhalefetin bütün tahrikli siyasi saptırma senaryolara karşı müteyakkız olması gerekiyor.