KÖTÜ ALIŞKANLIKLARIM DEĞİŞTİ. DİĞERLERİ AYNI KALDI. İÇKİ VE SİGARAYI İÇMİYORUM, DOMUZ ETİ YEMİYORUM, BARLARA GİTMİYORUM. ARTIK NELERİN İSLÂM’A UYGUN OLDUĞUNU, NELERİN OLMADIĞINI SÜREKLİ ARAŞTIRIYOR, KARARLARIMI ALIRKEN BUNLARI GÖZ ÖNÜNDE BULUNDURUYORUM. FİKİRLERİMDE SABİT
KALMAYA, TAVİZ VERMEMEYE ÇALIŞIYORUM. YAPTIKLARIMIN DOĞRU OLUP OLMADIĞINI ÇOK DÜŞÜNÜYORUM. SIK SIK NEFİS MUHASEBESİ YAPIYORUM.
İBRAHİM ABDURRAHMAN (Marcel Birt) İslâm hayatımı değiştirdi
İsmim Marcel Bird. Arkadaşlarım beni artık İbrahim Abdurrahman olarak tanıyor. Doğu Almanya’nın, Mecklenburg-Vorpommernan bölgesindeki Klüdwigslust şehrinden geliyorum. Büyüdüğüm şehir ise, Nüpptin’dir. Ailem hâlâ orada yaşıyor. Ben Osnabrück’e taşındım. Lüdwigslust’da okula gittim daha sonra ekonomi asistanı olarak çalışmaya başladım. Kısa bir süre sonra da askere gittim ve orada 23 ay kaldım. Okuldayken fazla spor yapmıyordum. Daha sonra boş zamanlarımda “WAI TAI” dövüş sporuyla ilgilenmeye başladım. Güvenlik işinde çalıştığım ve yeterli vaktim olmadığı için bu sporu bırakmak zorunda kaldım. Şu an sadece kitap okuyup bilgisayarla ilgileniyorum. Okumayı çok seviyorum. Belki yarım kütüphane kitap okumuşumdur. Kendimi sabırlı ve mizah sahibi biri olarak görüyorum. Mizah benim için çok önemli. Haksızlığı sevmeyen biriyim. Çok kitap okuyor ve çalışıyorum. Bazı insanlar benim kütüphanede büyüdüğümü sanıyor. Bir çocuk gibi çok meraklıyım. Belgesel film izlemeyi çok seviyorum.
MÜSLÜMAN OLMADAN ÖNCE DİNLERE BAKIŞIM
Müslüman olmadan önce İslâm hakkında çok bilgim yoktu. Müslümanlar, benim için sadece domuz eti yemeyen, başörtüsü takan insanlardı. Mekke diye bir yer olduğunu ve içerisinde küp şeklinde büyük bir yapı olduğunu biliyordum. Müslümanları medyanın bahsettiği kadar tanıyordum. Medyanın bize İslâm hakkında anlattığı şeyler de gerçek İslâm değil, politik bazı entrika ve yalanlardan ibaretti. İslâm hakkında hiçbir bilgim yoktu, sadece “İslâm ülkelerinden gelenler namaz kılıyor” diye biliyordum. Ben ise kendimi ateist olarak tarif ediyordum. Ve düşüncemin değişeceğini hiç, ama hiç düşünmemiştim. Ben ateist idim ve ateist kalmak istiyordum, bu benim düşüncemdi. “Benim için hangi din doğrudur?” diye hiçbir düşünce yoktu kafamda. Dinlere dair yaptığım okumalar ise, daha çok dinlerin politikaları ve tarihçeleri hakkında idi. Hatta o zamanlar “din”le dalga geçen birisiydim.
MÜSLÜMANLARIN GÜZELLİKLERİ İSLÂMİYETTEN KAYNAKLANIYOR
“Ben İslâm’ı değil, İslâm beni seçti” desem yanlış olmaz sanırım. Çünkü önceleri ben dinle hiç ilgilenmiyordum. “Hangi dini seçeyim?” diye hiç düşünmedim. O zamanlar ateist kalmak istiyordum. Dediğim gibi, okumayı sevdiğim için bir gün Kur’ân okumak istedim. Bu isteğin nereden geldiğini bilmiyordum. Aslında hep başka şeyler okuyordum. İlk zamanlar, Müslümanlarda gördüğüm iyi davranışların onların kültürlerinden kaynaklandığını sandım. Fakat daha sonra bunun doğru olmadığını, yani Müslümanlardaki güzelliklerin İslâmiyetten kaynaklandığının farkına vardım. İslâm hakkında okudukça ve bilgilerimi arttırdıkça bir çok şeyin aslında bildiğim gibi olmadığını anladım. Meselâ, Müslüman bayanlar, baba ya da koca baskısıyla değil, kendi istekleriyle örtünüyorlardı. İslâm’da baskı ve zulüm yoktu. İslâm hukukuna göre miras paylaşımı bir haksızlık değil, gerçek bir adalet ölçüsü idi.
MÜSLÜMAN OLUŞUM
Aslında İslâm’ı araştırmak hayatımın en güzel hadiselerinden bir tanesiydi. Yani bir anlamda Allah’ın bana verdiği bir şeref ve bir hediyeydi. İslâm’ı, çevremde yaşayan Müslümanlardan öğrenmeye başladım. İnternetten çok araştırdım, videolar izledim ve kitaplar okudum. Sanki farkında olmadan Müslüman olmuş gibiydim. Öğrendiklerim, bu dini yaşamanın doğru olacağı düşüncesini vermişti bana. Ama o zamanlar hâlâ Müslüman olmayı düşünmüyordum. İslâmiyet, benim için sadece güzel bir dindi. Aynı zamanda kafamda şu sorular dolanıyordu. Varlıkları ve tabiatta meydana gelen olayları bu kadar güzel tasvir eden ve doğru biçimde anlatan Kur’ân beşer kelâmı olamazdı. Acaba bu din gerçekten doğru bir din miydi?.. Hâlâ İslâm’ı tam olarak kabul edemiyordum.
Bir gün işyerinde bir kaç arkadaşım benimle dalga geçtiler. Bana “Sen Talibansın!” falan diyorlardı. Arkadaşlarımdan birisi, konuştuklarıma bakarak, bana “Sen Müslüman olmuşsun!” dedi. Fakat ben bunu kabul etmedim. Müslüman olmadığımı söyledim. Bana “Müslüman olmak istiyor musun?” diye sorduğunda, şakayla karışık evet demiştim. Ama aslında bunu gerçekten kalpten istediğimi anladım. Bir kaç gün sonra da zaten Kelime-i Şehadet getirdim. 9 Ocak 2008’den beri elhamdülillah Müslümanım.
ÇEVREMİN TEPKİLERİ
Çevremdekiler farklı tepkiler gösterdiler. Çoğu Müslüman olmama şaşırdı, ama daha sonra karakterimin değişmediğini, pozitif kaldığını görünce bir şey demediler. En azından yüzüme karşı bir şey söylemediler. Tabi eleştiriye devam edenler de oldu. Bunlardan biri annemdi. Onunla telefonda konuşurken, belki 30 defa arka arkaya “Ben hissettim, ben hissettim!” dedi. Negatif değildi, ama beni anlayamıyordu. İslâm’ı neden seçtiğime anlam veremiyordu. Daha sonra beni Kur’ân okurken gördü ve artık anladığını söyledi. Tepkiler İslâm dinine karşı olan ön yargılardı. Benim için; “Dikkat et, terörist olmasın, bomba yapmasın” diyorlardı. Bunları yüzüme karşı değil, arkamdan söylediklerini arkadaşlarımdan öğreniyordum. Bütün bunlara hiç aldırış etmedim, sadece güldüm. Zaten mizahı seven bir insandım… Onun dışında çok az negatif tepki aldım. Ben diğer insanların tepkilerine sabırla yaklaştım. Ön yargılara güldüm. Sadece İslâm’ı daha iyi yaşamaya, onun güzelliklerini yansıtmaya çalıştım. Tabi ki, insanların çoğu zamanla önyargılarının farkına vardılar, İslâm’a ve Müslümanlara karşı bakış açılarını değiştirdiler.
İSLÂM, HAYATIMI DEĞİŞTİRDİ
Kötü alışkanlıklarım değişti. Diğerleri aynı kaldı. İçki ve sigarayı içmiyorum, domuz eti yemiyorum, barlara gitmiyorum. Artık nelerin İslâm’a uygun olduğunu, nelerin olmadığını sürekli araştırıyor, kararlarımı alırken bunları göz önünde bulunduruyorum. Fikirlerimde sabit kalmaya, taviz vermemeye çalışıyorum. Yaptıklarımın doğru olup olmadığını çok düşünüyorum. Sık sık nefis muhasebesi yapıyorum. Meselâ, tiryakisi olduğum sigarayı, “iyi mi, kötümü?” diye uzun süre düşündüm ve öyle bıraktım. Sigarayı bırakmak benim için düşünülmez bir şeydi. Çünkü 15 senedir içiyordum. Elhamdülillah bırakmayı başardım. Böyle yaptıkça hayatım pozitif yönde değişti. Eski kötü alışkanlıklarımı insanlarda görünce, onları yapmamak için çok zorlanıyordum. Meselâ, sokakta insanları içki ve sigara içerken, çok rahat bir şekilde davranırken görüyordum. O alışkanlıklara tekrar kapılmamak için kendimle çok savaştım. Ama İslâm’a göre yaşadıkça, bunlarla mücadelede hiç zorlanmadığımı gördüm.
NAMAZ, İNSANI RAHATLATIYOR
Alışılmamış bir şeydi. Kararsızdım, çünkü ondan önce bir şey yaparken diğerleri ne diyecek diye düşünüyordum. Namaz kılmaya başladıktan sonra asıl düşünülmesi gereken şeylerin onlar olmadığını anladım. Artık “Doğru olan ne, acaba doğru olanı mı yapıyorum, doğru şeyleri mi istiyorum?” diye düşünmeye başlamıştım. Namaz kıldıktan sonraki duygunun çok güzel olduğunu, insanı başka düşüncelerden kurtardığını ve rahatlattığını gördüm. Önceden düşündüğüm sorular olan “Nasıl gözüküyorum acaba, diğerleri benim hakkımda ne düşünüyor?” gibi soruları hiç düşünmüyorsunuz, herşeyi bir kenara itip sadece namazınızı kılıyorsunuz. Bu çok önemli bir şey bence.
BATIDAKİ MADDEPERESTLİĞİN İLÂCI İSLÂM’DIR
Bunun hakkında saatlerce konuşulabilir. Değişmesi gereken çok şey var Batı’da. Burada her şey maddiyat üzerine kurulu. Ancak çok şeyin varsa kendini iyi hissediyorsunuz ve daha çok şey istiyorsunuz. İstediğinizi aldığınız zaman mutlu oluyorsunuz, ama sonra yine istiyorsunuz, daha fazla istiyorsunuz. Bu şekilde hiç memnun olamazsınız. Dünyevî şeylerin peşinden koşarak doyuma ulaşmanız mümkün değildir. Sadece maddî zenginlik, insanı ve insanlığı mutlu etmeye yetmez. Zengin veya ünlü kişilere bakınız… Sizce bu insanlar dünyanın en mutlu insanları mı? Hayır, kesinlikle hayır!.. Başka insanların istediği her şey onlarda var, ama yine de mutlu olamıyorlar. İçiyorlar, uyuşturucu kullanıyorlar… Ama mutluluğun yolunu bulamıyorlar. Mutluluk, hayatın gerçek anlamını anlamak ve ona göre yaşamakla sağlanır. Mutluluğun sonsuzla buluştuğu nokta tam buradan başlar. Hayat, gerçek anlamını sadece ve sadece İslâmiyetle bulur. Hayatın anlamı ve dolayısıyla mutluluğu tek kelimeyle “kulluk” tur. Batı’daki maddeperestliğin ilâcı İslâm’dır.
MÜSLÜMANLAR İSLÂM’A GÖRE YAŞAMALI
İslâm dünyası maalesef çok bölünmüş. Bu, böyle olmamalı. 70, 90 veya 112 değil, tek bir ümmet var. İnsanların dinleriyle daha çok ilgilenmeleri lâzım. Müslümanlar, İslâmiyeti basit bir ırkî kültür, gelenek ya da atalardan kalan bir miras olarak algılamamalı. İslâm’ın bütün insanlığa hitap eden evrensel bir din olduğunun farkında olmalı. Doğruluğuna tam anlamıyla iman etmeli ve tam olarak yaşamaya çalışmalı. Fakat maalesef, çoğu insan neyi neden yaptığını, İslâm’ın onlardan ne beklediğini bilmiyor.
Özellikle bu asırda, İslâm bütün dünyaya kısa zamanda yayılabilir. Müslümanlar İslâm’a göre yaşasa dünyadaki birçok sorun çözüme kavuşur. İslâm’ın para, mal-mülk, zevk-lezzet, dünyevî ihtiyaç gibi mevzulara yaklaşımı doğru olarak anlaşılmalı. Müslüman olduğumuz hâlde bu konularda bizler, Müslüman olmayanların yaptığı hataları yapmamalıyız.
Benim çok üzüldüğüm şey: Bazı Müslümanların İslâm’ı yaşama hususunda yeterli gayreti göstermemeleridir. Kendilerini Müslüman olarak tanıtıyorlar, ama ibadet etmiyorlar, İslâm’ın emir ve yasaklarına göre hayatlarını tanzim etmiyorlar. Meselâ, “domuz eti yenmez, içki içilmez.” diyorlar, ama “tadı güzel” deyip içiyorlar.
Müslümanları kalabalık hâlde görmek istediğiniz zaman, camiye değil de oyun salonlarına gitmemiz, İslâm dünyası için çok utanç verici bir tablo. Ben bu Müslümanlara çok üzülüyorum. Bu, tabiî ki İslâm’ın yüceliğini düşürmez. Ama biz Müslümanların, bu yücelikten ne kadar uzak olduğunu gösteren acı bir tablodur. Bu çok üzücü. İslâm’ı kültür olarak görüyorlar ve keyifleri ne istiyorsa onu yapıyorlar. Ama keyfimizin istediğini değil, iyi ve doğru olanı yapmamız lâzım. İslâm ülkesinden geliyorlar, ama ona göre yaşamıyorlar. Bazıları da bunların yaşantısına bakıp “İşte, ‘Şeriat’ bu!” diyorlar. Oysa “Şeriat”la alâkası yok. Bu insanlar, geleneklere, göreneklere, kendi uydurdukları şeylere göre yaşadıkları için Batılılar tarafından eleştiriliyorlar. Esasında, gerçek “Şeriat”ın eleştirilecek hiçbir şeyini bulamazsınız.
Doğum günü partilerine gidip içki içen Müslümanlar, İslâm şeriatını kesinlikle temsil etmiyorlar. Onlar sadece Batının sefih adetlerini taklit ediyorlar. İşin ilginç yanı, bir kısım Müslümanların taklit ettikleri sefih adetleri, Batı’nın bizzat kendisinin terk etmeye çalışıyor olmasıdır. Müslümanlar Batı’nın “çalışkanlık, doğruluk, disiplin” gibi güzel yanlarını taklit etmeye çalışmalıdır. Müslümanlarda olması gereken şeyler aslında bunlardır.
MÜSLÜMANLAR, İYİ BİRER ÖRNEK OLMALI
Müslümanların dinleriyle daha çok ilgilenmesini temenni ediyorum. Dinimizi öğrenelim ve yaşayalım. Herkese örnek olalım ve İslâmı yayalım. Müslüman olmak sadece, domuz eti yememek veya bazen Cumaya gitmek değildir. İslâm’ın tesis etmeye çalıştığı hayat nizamını anlamamız ve ona göre yaşamamız lâzım. İşte, o zaman iyi birer örnek oluruz. İnsanlar da dinini yaşayan ile yaşamayanlar arasındaki farkı görürler.
MÜSLÜMANLAR, MUHTAÇ OLANLARA İSLÂM’I ANLATMALI
Müslümanların insanlara İslâm’ı anlatmaları gerek. Bu bizim temel görevlerimiz arasında. Bu dünyaya sadece kendimiz için yaşamaya gelmedik. Bu çok büyük bir bencillik olur. Cimrilerden olmayalım. En büyük cimrilik, sahip olduğumuz İslâm şerefini diğer insanlara anlatmamaktır. Ve bence bu bir insan için en büyük bir felâkettir. İslâm’ı insanlarla paylaşmanın hiçbir gideri yok, aksine çok büyük getirisi var.
İslâm en doğru yol. O yoldan ayrılmadan yürümek lâzım. İslâm’ı anladıktan ve sevdikten sonra onsuz bir hayat düşünmek mümkün değil. İslâm çok geniş kapsamlı olan bir hayat biçimi. Ona göre yaşadığınız zaman her şey kolaylaşıyor. O zaman, bütün negatif şeylerin üstesinden gelirsiniz. Her şeyin anahtarı sadece ve sadece İslâm’da.
İSLÂM’DA TEZAT YOK
SÖYLEDİĞİM gibi, İslâm’ın beni seçtiğini düşünüyorum. Ondan önce dinim yoktu. Dinlerin sadece politik ve tarihî yönleriyle ilgileniyordum. Din ile ilgili şeyler çok saçma geliyordu bana. Bana göre din, ölmüş insanlara veya bir kısım taştan şekillere tapınılan basit bir şeydi. Ölü insan yok olmuştur. Taşa karşı ibadet etseler bir taş taştır ve taş kalacaktır. Hiçbir faydası olmayacaktır. “Din” mefhumundan anladığım bu idi ve dinde bir anlam ve derinlik göremiyordum. Fakat İslâm’ı öğrenmeye başladıktan sonra “din”in gerçek anlamını ve derinliğini görmüş ve hissetmiş oldum. İslâm hakkında araştırdıkça ve yeni bilgiler elde ettikçe, İslâm’da herşeyin mantıklı ve anlamlı olduğunu gördüm. İslâm dininde hiçbir tezat göremedim. Benim için hangi din doğru diye bir şey kalmamıştı, çünkü ben doğru olanı bulmuştum.
İBADETLERİ ÖĞRENMEM
İLK duygularım çok karışık ve belirsizdi, çünkü nelerle karşılaşacağımı bilmiyordum. Etrafımda bana bir şeyler öğretecek fazla sayıda Müslüman yoktu. Çoğu şeyleri kendim internetten ve kitaplardan öğrendim. Ailemin ve çevremin nasıl bir tepki vereceklerini kestiremiyordum. Müslüman olduğum çok hızlı yayıldı. Ben evde kalıp İslâm’ı daha çok araştırmayı tercih ettim. Dışarı çıktığımda, insanların yanıma gelip İslâm’la ilgili soru sormaları durumunda onları cevapsız bırakmak istemiyordum. Aynı zamanda şunun da farkına varmıştım: İslâm dini sadece tevhidden, yani yüce Allah’ı tek ve bir kabul etmekten meydana gelmiyordu. Ona (cc) iman etmek bazı emir ve yasakları beraberinde getiriyordu. Bütün bunları uygulayabilmem için ilk önce bu emir ve yasakları öğrenmem gerekiyordu. İbadetleri nasıl yapacağımı da henüz bilmiyordum. İbadetlerime Müslüman olduktan 2 hafta sonra başlayabildim. Bunun sebebi de şuydu: Ben her şeyi mükemmel yapmak isteyen bir insanım. Her şeyi birden öğrenip sonra yapacaktım, ama bunun mümkün olmadığını anladım. İki hafta sonra ilk namazım olan yatsı namazını kıldım. Hatta o dönem, ibadetler konusunda yeterli bilgim olmadığı için doğru kılamamıştım. Allah kabul etsin ve ölene kadar Allah namazdan bir an bile uzak bırakmasın.
İLK KEZ KUR’ÂN OKUYUŞUM
KUR’ÂN-I ilk olarak Müslüman olmadan çok önce, askerlik döneminde okumuştum. O zamanlar Amerika’da “İkiz Kuleler”in vurulduğu 11 Eylül Olayı meydana gelmişti. O dönemde medyada İslâm ve Müslümanlar hakkında olumsuz yayınlar yapılıyordu. Söylenenlerin doğru olup olmadığını merak ediyordum. Merakımı gidermek amacıyla bir Kur’ân aldım ve okudum. Kur’ân’ı açıp okuyuncaya kadar, Kur’ân’da “Bombalar yapın, dinsizleri arayıp bulun ve hepsini öldürün” gibi emirlerin yazdığını sanıyordum. Fakat Kur’ân’ı okuyunca öyle bir şey olmadığını gördüm. Ondan sonra Kur’ân’ı bir kenara koydum. Yaklaşık bir sene sonra, sebebini bilmiyorum, ama tekrar okumaya başladım.
MUSTAFA ABLAK
Senarist - Yönetmen