"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

İş, ehline verilmeli

30 Haziran 2021, Çarşamba
Peygamber Efendimiz (asm), “Emanet zayi edilince kıyameti bekle’’ buyurmuş, ‘‘Emanetin zayi edilmesi nasıl olur?’’ sualine karşın, ‘‘iş ehline değil de ehli olmayana verilince kıyametin kopmasını bekle’’ şeklinde cevap vermiştir.

DİZİ: İSLÂM EKONOMİSİNİN İŞÇİYE VE İŞVERENE BAKIŞ AÇISI - 3
KÜBRA ÜNÜVAR

***

2. 3. 2. İş Hukukunun Temel İlkeleri

Bu ilkeler arasında işçinin korunması, işçinin kişiliğinin tanınması, işçi yararına yorum vardır. Tanımlarına bakıldığında ise; 16

 İşçinin korunması; temel amaç işçiyi korumaktır. Bakıldığında işçi, işverene karşı güçlü konumda değildir. İşçiyi koruyacak ise iş hukukudur. 1982 Anayasası’nın 2. Maddesinde de güçlü olan işverene karşı, güçsüz olan işçinin koruma altına alındığı açıkça ifade edilmiştir; “Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir hukuk devletidir. Devlet, güçsüzleri güçlüler karşısında koruyarak gerçek eşitliği ve dolayısıyla toplumsal dengeyi sağlamakla yükümlüdür.”

 İşçinin kişiliğinin tanınması ise, çalışma hayatında bu başlık önemli bir hukukî prensiptir. İş sözleşmesi bu prensip üzerine kurulur ve iş ilişkisi de işçinin kişiliğine bağlanmıştır.

 İşçi yararına yorum ilkesi, işçi yararına fikir beyan etmek için, bir anlaşmazlık, herhangi bir hukukî boşluk veya eksiklik bulunması gerekmektedir. Böyle zamanlarda ise işçinin yararı ön planda tutularak yorum yapılır. Yukarıdaki ilkede de bahsedildiği gibi amaç, işçiyi işverene karşı korumaktır. Ancak işçi kanuna ve kurallara aykırı davrandığında işveren haklı konumda olmaktadır.

Bu durumlarda 4857 sayılı İş Kanunu’nun 24. ve 25. maddesinde belirtilmiştir.

2. 4. İslâm Ekonomisi ve İş Hukuku

Tarihi uzun yıllar öncesine dayanan iş hukuku İslâm dininde asıl yerini bulmaktadır. İslâm dini, madde ve manayı, fert ve cemiyeti bir bütün halinde değerlendirerek hem dünyayı hem de ahireti asıl gaye yapan, ikili bir hayat görüşü sunar. İnsanı sadece yaşayan bir canlı olarak kabul etmediği için; beşerin saadetini, ferdi mülkiyeti kabul veya reddeden sistemlerde olduğu gibi sadece iktisadî ve ekonomik kanunlara bağlamaz. Bir bütün olarak sunduğu içtimaî, iktisadî ve hukukî kanunları ile de canların ve mülkün tek ve gerçek sahibinin Allah olduğunu bildirir. 17

İnsan konusundan bahsederken de belirttiğimiz gibi, bir toplum düzeninin uygun olup olmadığının gerçek ölçüsü, fertlerin şahsiyetlerini geliştirme, istidat ve kabiliyetlerini değerlendirme mevzuundaki başarı derecesiyle anlaşılır. Bu sebepledir ki İslâm, fertlerin müstakil şahsiyetlerinin eriyip dağılacağı, büyük bir kısmının bir azınlığın elinde cansız aletler haline geleceği bir sosyal planlama ve düzenlemeyi, böyle bir toplum düzeniyle fertlerin sımsıkı bağlanmalarını istemez. 18

İnsanın ferdiyetinin olgunlaşması ve kişiliğinin tam olarak gelişmesi, düşünce ve hareket hürriyetinden istifade etmedikçe çok da mümkün değildir. Bu maksada ulaşmak için insan yalnızca düşünce, söz, yazı, çalışma hürriyetine değil, hayatını ve geçimini istediği gibi sağlama hürriyetine de sahip olmak istemektedir. 19

Ayrıca İslâm, insanın fıtrata uygun davranmasını istemekte, hayatın hiçbir evresinde zorlama ve yapmacılığa gitmesini uygun görmemektedir. İnsanî iktisadın fıtrata uygun hali ise, İslâm’ın çizdiği sınırlar dahilinde olmalıdır bu da insanların mallarını, emeklerini ve hizmetlerini aralarında serbestçe mübadele edebilmeleridir.

İslâmiyet’te herkes kendi mülkünde ürettiği malları serbest piyasada istediği gibi satabilir. Yine herkesin çalışma hürriyetini garanti altına almıştır. Kişiler çalışma hürriyetini kendi işyerinde değerlendireceği gibi dilerse bir işverenin işçisi olur ve ücretini alır.

2. 5. İş Sözleşmesi (Hizmet Akdi)

İş sözleşmesi, işçi ve işveren arasındaki bağlantıyı kuran bir nevi vesikadır.  Bu anlaşmaya bağlı olarak işçi, işverene bağımlı olarak iş görmeyi, işverende buna karşılık ücret ödemeyi taahhüt etmektedir. İş Kanunu’nun 8. Maddesinin 1. Fıkrasında: “İş sözleşmesi, bir tarafın (işçi) bağımlı olarak iş görmeyi, diğer tarafın (işveren) da ücret ödemeyi üstlenmesinden oluşan sözleşmedir. İş sözleşmesi, Kanunda aksi belirtilmedikçe, özel bir şekle tabi değildir.” şeklinde ifade edilmektedir. Bu tanımlara bakıldığında İş Sözleşmesi ticari bir anlaşma değil, iş ilişkisinin düzenlenmesi için imzalanan resmi bir belgedir. 20

Konu, İslâm ekonomisi çerçevesinde incelendiğinde iş sözleşmesi, işçinin ücret karşılığı belli bir işi görmesi üzerine yapılan bir akittir. İş sözleşmesi, işçinin çalışması üzerine kurulduğundan işçinin belirli süreli veya belirsiz süreli belli bir işi yapması, iş sözleşmesinin konusunu oluşturmaktadır.21 İslâm’da iş sözleşmesi yapmada zorlama yoktur ve bütün tarafların bu sözleşmeyi yapması için istekli olmasına bakılmaktadır. Enfal Sûresi 58. âyette taraflardan herhangi biri hür rızası olmadan sözleşmenin uygulamaya konulduğunu düşünürse ve diğer tarafın âdil olmayan şartlardan dolayı sözleşmeyi suiistimal etmesinden korkarsa, o tarafın sözleşmeyi feshetme hakkına sahip olduğu belirtilmiştir.

Mecelle ’ye göre iş sözleşmesinin oluşabilmesi için en önemli etkenlerden biri de, tarafların irade beyanı ve rızasının oluşması gerekmektedir. Sözleşmenin oluşabilmesi için şart olan irade beyanından anlaşılması gereken icab ve kabul beyanlarıdır. İcab, yapılmak istenen hukukî tasarruf için başta söylenilen sözdür ve hukukî tasarrufların varlığı icapla ispat edilmektedir Kabul ise, hukukî tasarruf için sonradan söylenen sözdür sözleşmeyi tamamlayan unsurdur. Diğer bir ifadeyle, icab sözleşmeyi oluştururken, kabul de sözleşmeyi tamamlamaktadır. 22

İslâm âlimlerinin yorumları incelendiğinde, eşit şartlarda yapılmayan her iş akdinin İslâm hukukuna göre yasal olmadığını söylemektedirler. İş akdinin geçerli olabilmesi için, her 2 taraflarında tam bir hürriyete sahip olması, pazarlık güçlerinin eşit olması, zorlama olmaması ve sözleşmenin şartlarının İslâmî değer ve çizgilere uygun olması gerekmektedir. Belirtilen bu şartlar sağlıklı ve verimli bir sözleşmenin temel taşını oluşturmaktadır.

İşin meşrû ve hak edilmiş olması için, işçinin alacağı ücretin ve yararlanacağı hakların kesin olarak belirlenmesi, iş sözleşmesinin sağlıklı olmasının şartlarıdır.

Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’de Kasas Sûresi 27. ve 28. âyetlerde anlatıldığı üzere, Hz. Musa’nın, (bir işçi olarak) Hz. Şuayip (bir işveren ve Peygamber olarak) ile belirli bir dönem için işverenin koyun sürüsünü gütme ve bu sürenin sonunda işverenin Hz. Musa’yı kızlarından biriyle evlendirme karşılığında sözleşme yaptığı görülmektedir.

Ayrıca Hz. Şuayip 10 yıl çalışabilirse, daha iyi olacağını ancak bunun için kendisini zorlamayacağını söylemektedir. Karşılık olarak, Hz. Musa sözleşmeyi kabul edeceğini, bununla birlikte işverenin tercihine göre değil kendi tercihine bağlı olarak 8 ve 10 yılı tamamlayabileceğini söylemektedir. 23

Buraya kadar olan açıklamalarımızda anlaşıldığı üzere, ekonomik hayatta 2 unsur karşımıza çıkmaktadır; işçi ve işveren.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ÜRETİM FAKTÖRLERİ VE İSLÂM

3.1. İslâm Ekonomisinde İşçi ve İşverenin İncelenmesi İslâm ekonomisi açısından konuyu incelemeden önce, iktisat alanında bu 2 kavramın nasıl tabir edildiğine bakmakta fayda olacaktır.

İşçi; işçi dediğimiz kavramın en önemli özelliği gerçek kişiden müteşekkil olmasıdır. Yerine başkasının ikame edilememesi de işçi ve işveren arasındaki farkı göstermektedir. 4857 Sayılı İş Kanunu’nun 2. Maddesinde, “Bir iş sözleşmesine dayanarak çalışan gerçek kişiye işçi… denir.” diyerek işçinin gerçek bir kişiden oluştuğunu ve bir iş sözleşmesine bağlı olduğunu belirtmektedir.

Bir işçinin işçi sıfatını kazanması için bazı vasıflara sahip olması gerekmektedir: 24

 İşçi bir iş sözleşmesine bağlıdır.

 İşverene karşı bedenî veya zihnî emeğini ortaya koyar.

 Bir işçinin işçi sayılması için kanunî olarak iş yeri sayılan yerlerde çalışması gerekmektedir. Yoksa işçi sıfatını taşıyamaz.

 İşçi emeğin karşılığı maaş değil ücret almaktadır.

İşveren; yukarıda belirtildiği gibi, tüzel kişiden de oluşabilmektedir.

Yine 4857 Sayılı İş Kanunu’nun 2. Maddesinin devamında, “… İşçi çalıştıran gerçek veya tüzel kişiye yahut tüzel kişiliği olmayan kurum ve kuruluşlara işveren… denir.” diyerek işverenin tanımı yapılmıştır. İşçi yerine başkasını ikame edemezken işveren, işveren vekili adı altında ikame edilebilir.

Tanımlamalardan da anlaşılacağı üzere, işçi ve işveren arasında sürekli bir ilişki söz konusudur. İslâm işveren ve işçilerin birinin diğerini istismar etmesini önlemek ve aralarındaki ilişkilerini olumlu bir şekilde etkilemek amacıyla taraflara birtakım sorumluluklar yüklemektedir. Çünkü İslâm ilişkilere büyük önem vermektedir.

3.1.1. İslam’da İşveren

İslâm ekonomisi işverene, yukarıda bahsedilen tanımlardan daha geniş bir çerçeve çizmektedir. İşveren dediğimiz gerçek ya da tüzel kişi bir nevi işçinin haklarını işçiye aksatmadan, geciktirmeden veren kişiliktir. Bu açıdan İslam’da işverenin görevlerine ve sorumluluklarına bakılacak olursa;

3.1.1.1. Eşit Davranma İlkesi

İnsanın şahsiyetinin gelişmesi, huzur ve mutluluğa ulaşması büyük ölçüde, istediği işte yeteneklerini geliştirebileceği alanda çalışma imkân ve hürriyetine bağlıdır. İslâm, kişinin herhangi bir sosyal kesim veya sınıfa mensup olduğuna bakmaksızın ona, güç ve yeteneklerine uygun her işte çalışma hürriyetini tanımıştır.

İslâm’da kimsenin, örfe-âdete veya iktidara dayanarak, belli bir işe öncelikle veya ayrıcalıklı olarak girme imtiyazı yoktur; iş ve çalışmada fırsat eşitliği vardır, öncelik hakkı ehliyet ve kabiliyete bağlıdır. Yani liyakat sahibi olanlara yapılacak iş teslim edilmelidir. İş hukukunda liyakat ilkesinin hukukî temelini ise adalet düşüncesi oluşturur. Hukukun en önemli kavramı olan adaletin eşitlik ilkesinden ayrı düşünülmesi imkânsızdır. Toplumu oluşturan fertlerin birbiriyle olan ilişkilerini adalet temeline yerleştiren İslâm’ın temel öğretilerinde de bu durum açık ve net bir şekilde görülmektedir. Nisa Sûresi 58. âyette, ‘‘Hiç şüphesiz Allah size emanetleri ehline teslim etmenizi emreder’’ buyrulmuş ve Hz. Şûayb’ın (as) yanında işçi olarak çalışan Hz. Musa (as)‘ ‘Güçlü ve güvenilir’’ şeklinde tarif edilmiştir. Peygamber Efendimiz (asm), “Emanet zayi edilince kıyameti bekle’’ buyurmuş, ‘‘Emanetin zayi edilmesi nasıl olur?’’ sualine karşın, ‘‘iş ehline değil de ehli olmayana verilince kıyametin kopmasını bekle’’ 25 şeklinde cevap vermiştir. Âyet ve hadislerden de anlaşılacağı üzere İslâm, işi ehline vermek noktasında çok hassas davranarak, işçi ve işverene karşı sınırları çizmiştir.

Eşit muamele hakkı aynı zamanda işe girdikten sonra da işverenin işyerinde çalışan işçileri arasında keyfi ayrım yapmasını men eder. İslâm’da belirtilen eşit davranma ilkesi, bütün işçilerin hiçbir farklılık gözetmeksizin aynı duruma getirilmesini değil, gerçekten eşit durumdaki, aynı vazifeyi yapan işçilerin farklı işleme tâbi tutulmasının önüne geçmektir. O halde bu ilke, herkesin aynı şeyi değil, ancak hakkını almasını öngördüğünden göreli (nispi) adaletin gerçekleşmesini sağlar. Çünkü birbirinden farklı durumda olan kimselere eşit davranılınca dahi eşitlik bozulmuş ve böylece eşit davranma ilkesine aykırı hareket edilmiş olur. 26

Günümüzde de eşit davranma ilkesi, 1982 Anayasasının 70. Maddesi’nde tanzim edilmiştir; ‘Her vatandaş, kamu hizmetlerine girme hakkına sahiptir. Hizmete alınmada görevin gerektirdiği niteliklerden başka hiçbir ayrım gözetilemez.’

Dipnotlar:

16- Ören, a.g.e. s. 5.

17- Ahmet Şahin, İslâm’da İşçi ve İşveren Hakları, Yaylacık Yayın, İstanbul, 1972, s. 81.

18- Hayrettin Karaman, İslâm’da İşçi-İşveren Münasebetleri, Marifet Yayıncılık, İstanbul 1981, s. 96–100.

19- Nurettin Akcan, “İslâm Fıkhında İşçinin Hak ve Sorumlulukları”, Çukurova Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayımlanmış Yüksek Lisans Tezi), Adana, 2008, s. 39.

20- Ören, a.g.e. s. 52-53.

21- Soner Duman, İslâm Hukuku II Ders Notları (İslâm İş Hukuku), Sakarya Üniversitesi Uzaktan Eğitim, Sakarya, 2012, s. 10.

22- Banu Uçkan, “Mecelle’de İş Hukuku Düzeni”, Ankara Üniversitesi SBE Dergisi, 1999, S. 54, No. 1, s. 159-173.

23-  Güven Murat vd., “İslâmî Perspektiften Endüstri İlişkilerine Bakış”, Atatürk Üniversitesi İktisadî ve İdarî Bilimler Dergisi, 2016, c. 30, S. 5, s.1037.

24 - Ören, a.g.e. s. 39.

25- Buharî, İcâre, 3.

26- Akcan, a.g.t. s. 59.

DEVAM EDECEK

Okunma Sayısı: 2147
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı