"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

İslam dini, fikre saygıyı emreder

14 Temmuz 2019, Pazar
Bediüzzaman ferah tiyatrosunda ortalık karışınca bir iskemleye çıkıp salondakilere hitap ederken konuşma hürriyetine saygı göstermek lâzım geldiğini, hatibin sözünün kesilmesinin ayıp olduğunu, İslâm dininin fikre saygı göstermeyi emrettiğini söyledi.

 Asrın mahkemesi, çağların müdafaası: Divan-ı Harb-i Örfî şerhi Dizi-11

HASAN GÜNEŞ[email protected]

***

Edipler edepli olmalı

31 Mart hadiselerinin meydana gelmesinde o zamanki adıyla matbuatın yani basının rolü büyüktür. Tahrikler ve ölçüsüz yazılar ortamın daha da gerginleşmesine sebep olmuştur. Meşrûtiyetin ilânıyla sansürün kalkması neredeyse hiçbir ahlâkî kural ve saygının olmadığı bir gazeteciliğe dönüşmüştü. Sanki baskıdan aniden kurtulan bir yay gibi hareket etmişti. Birçoğu sonradan kapansa da kısa zamanda elli civarında gazete yayın hayatına başlamıştı. Siyasî partilerin yayın organı olarak yayın yapan gazeteler taraftarları arttırmak için yoğun ve genellikle de ölçüsüz bir yayın politikası izliyorlardı. Bazıları da ekonomik sıkıntılarını tirajla aşmak için mübalâğalı, saldırgan ve şahısları hedef alan haysiyet kırıcı manşetler atıyor ve yazılar kaleme alıyorlardı. 

Uzun süren istibdat, yasaklar ve jurnaller dönemi büyük bir mağduriyet meydana getirmişti. İnsanların bir kısmı da gazeteler aracılığıyla intikam peşindeydi. Jurnallerin gizli olması sebebiyle de sorumlular tam bilinemiyor, tahmin ve vehimlere göre şahıslar suçlanıyordu.

Bediüzzaman Hazretleri bu ortamda gazetelerde yayınlanan makalelerinde gazetecileri edepli ve ahlâklı olmaya dâvet ediyordu. Dikkat çekici bir husus da Batı toplumu için kısmen de olsa iyi sonuçlar verebilen ucu açık bir “etik” yerine İslâmî bir edep ve ahlâka dâvet ediyordu. Gazetelerin sözlerinin kendi düşüncelerinden ziyade milletin umumî hissiyatını tarafsız olarak yansıtması gerektiğini ifade ediyordu.

Gazetelerdeki tahrikler ve ölçüsüz yazılar sebebiyle “Matbuat nizamnamesi” konuşulmaya başlamıştı. Bazıları bu nizamnamenin gerekliliğini müdafaa ederken bir kısmı da aşırıya kaçarak fikir hürriyetine ve müzakereye engel olacağından endişe ediyordu. Bediüzzaman Hazretleri bunun önce vicdanlarda diyanet hissi ve halis niyet ile başlaması gerektiğini ifade etmişti. 

YANLIŞ KIYAS

Bediüzzaman Said Nursî gazetecilerin en önemli hatalarının Avrupa, İstanbul ve Anadolu’yu birbiriyle kıyaslamaları olduğunu ifade ediyor.

Osmanlı’da ilk gazete yayınlanmaya başladığında Batı yaklaşık iki yüz yıllık bir gazetecilik tecrübesine sahipti. Mısır bile İstanbul’dan ilerideydi. Bizdeki gazetecilik Sultan ll. Mahmud’un da teşvikiyle modernleşme aracı olarak hedeflenmişti. Dil ve kıyafet bunların en önemlisiydi. Bediüzzaman Hazretleri “Erkeğe tiyatrocu kadın libâsı yakışmaz” derken esas olarak medeniyet, kültür ve anlayış farklarına dikkat çeker. Milletlerin birbirinden farklı kıyafetler gibi manevî değerleri de olduğuna izah eder. Batı’nın samimiyetten uzak kibarlık gösterilerinin bize uymadığını ifade eder. Ancak bütün bunların yanında kıyafet konusu da Bediüzzaman Hazretleri’nin maksadı dâhilindedir. Kısaca topluma giydirilmek istenen maddî manevî kıyafete karşı çıkar. 

Gazetelerin burada Batı’nın güya medeniyet ve kibarlığını nazara vererek İstanbul halkını küçümsemesini yine İstanbul’u nazara vererek de Anadolu’yu aşağılamasını sert bir şekilde tenkit eder ve ikaz eder.

Batı’da gerek uzun bir gazetecilik mazisi olması gerekse okuyucuların daha dikkatli ve ehl-i tahkik olması önemli bir farktır. Bizim ise daha hissî olmamız ve her türlü habere tahkik etmeden hemen inanmak tarzındaki mizacımız meşhurdur. Bu sebeple gazetecilerin daha dikkatli olması gerekmektedir. İlâveten umumî olan gazeteciliğin şahsî kin ve garazlara alet edilmemesi gerektiğini de dikkatlere sunar.

Batı’daki ve bizdeki gazeteler

Gazetelerin en önemli konularından birisi de Büyük Fransız ihtilâliydi. Fikir hürriyeti, halkın yönetime katılması gibi müspet fikirlerin yanında menfî milliyetçilik, sınıflar arası çatışma ve dinin sosyal hayattaki tesirini azaltmak gibi menfi akımların da propagandası hissediliyordu. Bediüzzaman Hazretleri yukarda bahsedilen kültür ve gelenek farkından dolayı Büyük Fransız ihtilâlinin bize tam olarak hareket düsturu olamayacağını ifade eder.

Avrupa’daki devletlerin büyük çoğunluğu millî devlet olduğu için milliyetçilik ve ırkçılık onlara pek fazla zarar vermemişti. Bizde ise bin yıldır beraber yaşayan kavimler arasında fitne kıvılcımları başlamıştı ve üç kıt’aya yayılmış koca devlet ırkçılık fırtınası ile sarsılmaya başlamıştı.

Yine Bediüzzaman Hazretleri “din kalkınmaya ve ilmin gelişmesine manidir, dinde reform yapılmalıdır” iddialarına eserlerinde çok net cevaplar vermiştir. Hıristiyanlığın İslâmiyet ile kıyas edilemeyeceğini ve kalkınma ile ilgili ekonomik, beşeri, sosyal ve coğrafi sebepler gibi birçok faktörleri izah etmiş ve yapılması gerekenleri ifade etmiştir. 

Bilindiği gibi Batıdan gelen bu fikirler ileriki dönemde bu memlekette istibdat ile uygulamaya konarak büyük tahribatlara sebep olmuştur. Bediüzzaman Hazretleri hayatı boyunca o zaman da dikkat çektiği bize uymayan bu fikirlere karşı mücadele etmiştir.

Altıncı Cinayet: Kaç defa büyük içtimalarda, heyecanları hissettim. Korktum ki, avam-ı nas siyasete karışmakla asayişi ihlâl etsinler. Türkçeyi yeni öğrenen köylü bir talebenin lisanına yakışacak lâfızlar ile heyecanı teskin ettim. Ezcümle; Bayezit’te talebenin içtimâında ve Ayasofya mevlidinde ve Ferah Tiyatrosu’ndaki heyecana yetiştim. 

Bir derece heyecanı teskin ettim. Yoksa bir fırtına daha olacaktı. Ben ki; bedevî bir adamım. Medenîlerin entrikalarını bildiğim halde işlerine karıştım. Demek cinayet ettim. 

SiyasÎ heyecanı teskin

Divan-ı Harb-i Örfî mahkemelerinin kuruluşunun ana sebebi asayişi ve güvenliği sağlamak ve asayişi bozanları cezalandırmak iddiasıydı. Bediüzzaman Hazretleri müdafaasının bu maddesinde asayiş ve emniyete verdiği önemi ve İstanbul halkının bildiği sonuç alan gayretlerini misal olarak veriyor. 

Büyük içtima ve toplantılarda heyecandan istifade ile tahrik ve provokasyonlarla çıkartılmak istenen hadiselerin önüne geçtiğini anlatıyor. Avam-ı nasın yani halkın sokak hareketleri şeklinde siyasete karışmasından endişe ettiğini ve çeşitli ortamlarda yaptığı ikazları misal olarak veriyor. 

Verdiği misaller talebe hareketleri, mevlid ve gazeteci Mizancı Murad’ın tiyatrodaki konuşması gibi asayiş konularında toplumun en önemli üç merkezidir. Bediüzzaman Said Nursî toplumun hassas noktaları ve mihrak merkezlerindeki hizmetini ifade ederek asayiş hususunda da nelere dikkat edilmesi gerektiğini de ders veriyor.

Ferah Tiyatrosu’ndaki konferans

Ferah Tiyatrosu’ndaki hadiseyi dönemin gazetecilerinden aynı zamanda ilk Osmanlı gazetecisi Agâh Efendi’nin torunlarından M. Süleyman Çapanoğlu’nun kitabından takib edelim:

“Mizan gazetesinin sâhibi ve başyazarı tarihçi Murat Bey, Şehzadebaşı’nda, Ferah Tiyatrosu’nda, İttihad ve Terakkî idaresiyle Roma devletinin mukayesesi için verdiği konferansında, İttihad ve Terakki’ye karşı giriştiği tenkidler sebebiyle, salonu dolduran İttihadçıların gürültü çıkararak, hakaretleriyle ... dinleyiciler iki grup halinde birbirine girdiler.

“İtişme ve kakışmaların başladığı sırada, birdenbire bir yay gibi fırladığı koltuğun üzerine çıkan Bediüzzaman, gür bir ses ile: ‘Ya Eyyühel Müslimîn!’ diye söze başladı.

“Sesiyle salona bir anda hâkim olduktan sonra, konuşma hürriyetine saygı göstermek lâzım geldiğini, bir hatibin sözünün kesilmesinin ayıp olduğunu ve terbiye sınırlarının dışına çıkmanın, Meşrûtiyet ve Hürriyeti ilân etmiş bir millet için utanılacak bir hareket olduğunu, İslâm dininin fikre saygı göstermeyi emrettiğini söyledi. 

Sözlerini âyetlere, hadislere isnad ettirerek ve İslâm tarihinden de örnekler vererek, Hazret–i Muhammed’in (asm) müşaverelerini ve irşadkâr sözlerini ve hitabelerini şahid tutarak, terbiye ve nezaket dairesinde dağılmalarını tavsiye etti.

“Bunun üzerine, bütün o külhanbeyleri, şirretler veya yaygaracıların süt dökmüş kedi gibi dağılması, hâlâ hafızalarda yaşar.” (Türkiye’de Sosyalizm Hareketleri-Münir Süleyman Çapanoğlu)

O dönemde Mizancı Murad gibi muhalif olan Hasan Fehmi ve Ahmet Samim isimli iki gazetecinin öldürülmesi buradaki hadisenin ne kadar önemli olduğunu gösterir.

Divan-ı Harb-i Örfî, Mizancı Murat’ı da yargıladı “müebbet kalebentlik” cezası ile Rodos Adası’na sürgün etti. Ferah tiyatrosunda susturulamayan gazeteci bu şekilde susturulmuş oldu.

Bediüzzaman Hazretleri’nin bu savunmasında ilginç olan mahkemenin ve komitecilerin Mizancı Murad’a olan tavırlarını bilmesine rağmen pervasız bir şekilde komitecilerin damarlarına basıyor. “İşte sizin cinayet dediğiniz bu! ” diyor.

DEVAM EDECEK...

Okunma Sayısı: 4154
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı