"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Çocuk en güzel eserdir

17 Şubat 2020, Pazartesi 00:05
Müzehhibe ve sanat tarihçisi Prof. Dr. Çiçek Derman: Bir kere en büyük lütuf annelik, neslin devamı. Bu, Rabbimin çok büyük bir lütfudur. Çocuk en güzel eserdir bence ve ona çok büyük ihtimam göstermek lâzım.

YAYINA HAZIRLAYAN: EMİNE SULTAN ÇAKIR

***

Çiçek Derman kimdir?

Fatma Çiçek Derman; eczacı ve hattat Uğur Derman’ın hanımı, müzehhibe ve sanat tarihçisidir. 1945 yılında Ankara’da doğdu. İstanbul Kız Lisesi ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü’nden mezun olan Derman, 1985’ten 2012 yılına kadar Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde öğretim üyeliği yaptı. 1996’da doçent, 2002 yılında da “Tezhip Sanatının Asırlar İçinde Değişimi” başlıklı teziyle profesör unvanını kazandı. Fakülte Dekanlığı, Geleneksel Türk Sanatları Bölümü ve Tezhip-Minyatür Ana Sanat Dalı kurucu başkanlıklarında bulundu. Hâlen 29 Mayıs Üniversitesi Mütevelli Heyet Üyesi ve Haliç Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanıdır. Çiçek Derman’ın Ümraniye Belediyesi’nin ‘Akademi Nisa’ adlı programı çerçevesinde verdiği bir seminerin (2016) notlarını sizler için bazı kısaltmalar yaparak istifadenize sunuyoruz.

***

Sizleri selâmlayarak sözlerime başlıyorum. Teşekkürlerinize değil, ama duâlarınıza her zaman ihtiyacımız var. Allah sağlık ve afiyette daim etsin hepimizi. Güzel işler için yorulalım inşallah. Hele bu, sanat olursa muhteşem bir yorgunluk oluyor o. Allah hepimizi böyle yorsun, boşa yorulanlardan etmesin. 

Bir kadına en çok yakışan şey, sanatla meşgul olmak. Kadın ve sanat o kadar birbirini tamamlayan iki kelime ki, ben buna hayatımda çok şahit oldum. Bir kere Rabbim yaratırken bizleri, fazlaca ihtimam ve hassasiyetle, çok da cömert davranarak yaratmış. Her zaman kadın olarak dünyaya geldiğim için şükretmişimdir. O kadar artılarımız var, o kadar farklıyız ki… Bir kere en büyük lütuf annelik, neslin devamı. Bu, Rabbimin çok büyük bir lütfudur. Tabi annelik doğurmakla bitmiyor. Esas vazife ondan sonra başlıyor. Ve her annenin eseri evlâdı oluyor. Bir evlâdı her bakımdan ihtimamla, edeple, güzel alışkanlıklarla yetiştirip cemiyete hediye edebilmek, bir annenin en büyük vazifesidir. Ona haram-helâl, günah-sevap nedir öğretmek… Hele ilk yedi yaş! Bir insanın hayattaki en mühim dönemidir. Çünkü sonradan verdiğiniz terbiye, alışkanlıklar takma kalır. İlk yedi sene ne verirseniz; Türkçeyi de, alışkanlıkları da… Bir çocuğun ilk yedi senesini çok iyi değerlendirmek lâzım. Ve bu sebeple ben, çalışma hayatımı da, tahsilimi de, her şeyimi bıraktım annelik başlayınca. Onu ikinci oğlum, onu üçüncü oğlum takip ettiği için de hayatımın yirmi senesini evimde dört erkekle geçirdim. Bugün katiyen pişman değilim. Çünkü geç de olsa sonradan unvanlar geliyor, geç de olsa çalışma hayatına tekrar dönebiliyorsunuz. Otuz yedi yaşında üniversiteyi bitirdim. Benim akranlarım beni imtihan ettiler. Sıra arkadaşım jürimdeydi. Bu bana çok büyük bir mutluluk verdi. Çünkü biliyordum bu hiç kolay değil, ama çocuklarımın bebekliğine bir daha dönme şansım yok. Çocuklarımın ilk hallerine dönerek, onlara veremediğim eğitimi vereyim deme şansım yok. Ve Türkçeyi öğrenmeleri… Çok uzun bir yatırım, seneler sonra karşılığını alıyorsunuz. Ve bugün onun şükrü içerisindeyim, emin olun. Yoksa çocuk da büyüyor, kariyer de yapılıyor, ama ona göre büyüyor. Çocuk en güzel eserdir bence ve ona çok büyük ihtimam göstermek lâzım.

Her şeyin başı kadında

Kadın olmak hakikaten Allah’ın bir lütfu. Ben hemcinslerimin erkeklerle yarış halinde olmalarını daima üzülerek takip ettim. Bir kere siz yarışa girmek ihtiyacını duyduğunuz anda kendinizde bir eksiklik olduğunu baştan kabul etmiş oluyorsunuz. Buna ne ihtiyacımız var bizim? Onlar girsinler böyle bir yarışa. Çünkü artıları olan biziz. Hakikaten muhteşem bir lütuf.

Bir kadın zaten bir erkeği dünyaya getiriyor. Bir kadın, erkeği büyütüyor ve sonradan da kadın o erkeğe eş olarak hayatta başarılı olmasını sağlıyor. Her şeyin başı o kadında. Gerek anne olarak, gerek eş olarak aileyi ayakta tutan, destek veren, iyi günde, kötü günde eşinin yanında olan, kendini çok bir şeyler zannettiği zaman onu söndürüp, çok karamsar olduğu zamanlar ona kuvvet verip dengede tutabilmek kadının büyük bir başarısıdır.

Saraybosnalı bir anneanne

Ben Saraybosnalı bir anneanneden yetişme çağımda çok ders aldım. Meselâ hiçbir zaman elimizi elimizin üzerine koyup boş oturduğumuzu görmemiştir. Hemen sinirlenir ve “Hiç mi yapacak bir şeyin yok?” derdi. Bence şükür budur. Şükür; bir köşeye oturarak “Allah’a çok şükür” demek değil. Şükür; Allah’ın bize verdiği kuvveti, gücü, bilgileri talip olanlara vererek Allah yolunda yorulmaktır, Allah’ın rızası dairesinde yaşamaktır. Ve bildiğimiz, öğrendiğimiz bütün bilgileri talip olanlara bir zekât gibi vermeliyiz. Bu muhteşem bir şey. Hakikaten Rabbim kaşıkla verene kaşıkla, kepçeyle verene kepçeyle veriyor ve sizi hiç yalnız bırakmıyor. Bütün zorlukları o kadar güzel hallediyor, o kadar güzel telâfi ediyor, en sıkıldığınız, en yorulduğunuz, bunaldığınız o anda sanatınızla o kadar güzel tedavi ediyor ki…

Sanat yapabilmenin şükrü içerisinde olmak

Mutlaka bir meşgalesi olması lâzım insanın, seveceği bir meşgale. Kimi nakışla bunu yapar, kimi oyayla, tezhiple, kimi minyatürle, ama mutlaka bir meşgale lâzım. Güzel şeyler ortaya çıkartmak insana büyük bir haz veriyor. Tabi enaniyet değil, şükür gerek. Yoksa “Ben neymişim!” dediğiniz anda sil baştan başlıyorsunuz. Bilâkis onları meydana getirebilmenin şükrü içerisinde olmalıyız. Sanatın tuzakları da var; sergiler açmak, alkışlanmak, iltifatlar görmek nefsimizi besliyor. Allah o tuzaklardan hepimizi korusun. Kendinizi farklı hissetmeye, başkalarından daha üstün, daha kabiliyetli hissetmeye başladığınız an, sizin inişe döndüğünüz andır. Bütün bu iltifatlar, alkışlar ve güzel sözler eğer size daha çok çalışma isteği, etrafa faydalı olma ve güzellikler meydana getirme azmi veriyorsa o zaman başarılıdır. Ben hep öğrencilerime de söylerim; Allah’ın izni olmadan bir küçük parmağımızı bile oynatamayız, biz kimiz. “Ben yaptım!” “Sen kimsin?” Bize yaptırılıyor. Ne mutlu bize ki, böyle işler için, böyle güzellikler ortaya çıkartmak için memur edilmişiz. Bundan büyük lütuf mu olur? Bunun şükrü içerisinde olmamız lâzım. Tarihimizde yaşanmış bu, müzehhibeler imza atmamışlar eserlerine. “Ben güzel bir işe memur edilmenin şükrü içerisinde kendimi belirtmek gereğini duymuyorum” demişler. Ama bugün öğrencim daha işi bitmeden yukarıda bir yeri boş bırakıyor. Nedir burası diyorum. İmza yerim hocam, diyor. Oturup saatlerce konuşuyorum, ama bugünün gençlerine bunları anlatmak çok zor. Tarihimizde çok kadın sanatkârımız var. Pek çoğu bu edeple, bu mahviyet duygusuyla köşede kalmayı, bilinmemeyi tercih etmişler. Yoksa hakikaten çok sanatkâr, roman yazan, eser veren hanım var.

Samiha Ayverdi ve Rikkat Kunt

Bunlardan iki tanesinin -çok şükür- meclislerinde bulunmak, çalışmalarını görmek ve onlarla sohbet etmek, yanlarında bulunmak imkânına sahip oldum ve onlardan çok şey öğrendim. Bunlardan biri Samiha Ayverdi’dir. Kendisi 1905 yılında İstanbul, Şehzadebaşı’nda dünyaya gelmiş. 1993’te vefat etti. Kalemiyle hizmet eden ve insan yetiştiren bir hanımefendiydi. Bizim yetişmemizde çok emeği vardır, onun tesirinde çok kaldım.

İkinci büyük hanım sanatkâr da Rikkat Kunt’tur. Rikkat Hanım 1903 doğumlu, aşağı yukarı aynı seneler. Rikkat Hanım da Beylerbeyi’li. Mesut olmamış iki tane başarısız izdivaçtan sonra baba evine dönerek sanatına sarılmış. Hayatının tam elli yılını öğrenerek ve öğreterek geçirmiş. Çok mücadeleci bir hanımdı. Seksen yaşının toplantısını evinde yaptığımız zaman tebrik için gittik ellerini öptük. Cicim dedi, bu sanat öyle bir şey ki ölmüyor, öldürmüyor. O heyecan ne güzel bir şeydir, Allah hepimizi heyecan içerisinde yaşatsın. Heyecansız hiçbir şey olmuyor. Emin olun mutfağa bile heyecanla girmek lâzım, yemekler başka türlü oluyor. O heyecandır bizi ayakta tutan, canlılık veren, bizi yaşatan. Yoksa “Bugün de şöyle geçsin” gibi karamsar olunca etrafa da tesir edersiniz. Komşuluk münasebetlerinde de öyle. Yani kadının rolü o kadar mühim ki mahallede, apartmanda, aile içinde, akrabalar içerisinde… O hanım çalışmasa dahi, faydalı olabileceği pek çok imkân var. Gene bir büyüğümüz söylemişti; hiçbir şey yapamıyorsanız tebessüm edin, güler yüz gösterin etrafınızdakilere. Ve en çok buna ihtiyaç duyan karamsar insanlardır, onlara daha çok tebessüm edin.

Öğrenciler benim canlı eserlerimdir

Sadâkanın sonu yok. Ya bildiğinizi öğretin, ya elinizden geleni yapın, ya elinden tutun, ya güzel bir söz söyleyin. Yeter ki yardımcı olmayı isteyin. Bunu sanat yoluyla o kadar güzel yapabiliyorsunuz ki… Öğrencilerim içinde de çok sıkıntılı olanlar derse başladıktan sonra bambaşka birer insan oluyorlar. Fırçayı eline alıp “Hocam ben bir türlü havasına giremedim.” “Tabi giremezsin, besmeleyi çekmedin. Besmeleyle başlayacaksın” deyince hakikaten benliğinizle, kendinizi verdiğinizde bambaşka bir şey oluyor. Ben bunu çok yaşamışımdır. Evlilik hayatında çok şükür elli bir yılımızı doldurduk, bunu iftiharla söylüyorum. Hiç kolay iş değil, ama bunu yaşayan bilir. Ben hep öğrencilerime örnek olmak istedim. Süheyl Hocam derdi ki; çocuklarınıza, öğrencilerinize öğüt vermeyin, nasihat etmeyin. Siz örnek olun. O sizi gördüğü zaman “Böyle olmam gerekiyor” diyecek. Ne kadar mühim. Fosur fosur sigara içen bir anne yirmi dört saat sigara içme desin, karşısında içtikten sonra ne faydası var? Yani yaşayışımızla, davranışlarımızla, nahoş bir hadise karşısındaki edepli duruşumuzla, onu hazmedişimizle daima örnek olmalıyız çocuklarımıza ve öğrencilerimize. Ben öğrencilerimi de çok severim, onlar benim canlı eserlerimdir. Evlât yerine koyduğum öğrencilerim de var. Doğurmak şart değil, siz onu yetiştirdiniz mi? Doğuran pek çok anneden daha çok sahip oluyorsunuz. Emek vermek, onun bir mevkie geldiğini görüp onunla iftihar etmek ne güzel. Sonra ben daima beni geçen öğrencilerimle daha çok iftihar ederim. Nasıl evlâtlarımız bizden daha iyi olsun istiyoruz, nasıl yapamadığımız tahsili onlara yaptırmaya ne fedakârlıklarla katlanıyoruz; öğrenci de öyle. Eğer ahlâklı, edepli, buna lâyık bir öğrenciyse, onun elinden tutmak çok daha mühim, çok daha kıymetli. Onun için mühim olan geride güzel evlatlar, güzel öğrenciler bırakabilmek.

Annelikten emeklilik yok

Yine Samiha Ayverdi büyüğümüzün bir toplantıda söylediği bir şey vardır, onu size aktarmak istiyorum. Demişti ki; çocuklarınızın sadece maddî vücutlarını, hayatlarını değil manevi hayatlarını da besleyin. Onlar size Hakk’ın emanetidir. Onları kurda kuşa kaptırmayın.

O sözler bugün hakikat oldu. Gerçekten, anne kendi havasında, baba kendi havasında, herkes odasında, herkes tek başına ve o çocuklar bir ihtiyaç içerisinde. Ayırt edemeden çeşitli topluluklara katılıyorlar, olmadık hadiselerin içine giriyorlar, görüyoruz, duyuyoruz. Gene düğüm hep annedir; o aileyi toplayan, akşam eve hepsinin huzurla, koşa koşa gelmelerini sağlayan… Yüz ifadelerinden o günü nasıl geçirdiğini fark edip yardımcı olmaya çalışmak bu çocukları kazanmak oluyor. Hayat boyu devam eden bir görev, sonu yok. Çocuk sahibi olsa da, yaşı elliyi geçse de, hâlâ gözünün içine bakıp üzgün mü, kederli mi, yorgun mu, bunu takip etmek bir annenin görevi. Emeklilik yok, ben artık annelikten istifa ediyorum deme şansınız da yok. Onun için Allah hepimize hayırlı evlâtlar versin ve boşa yormasın hiçbirimizi. İşte bu yüzden sanata sarılmak lâzım, sanat bir kurtarıcı oluyor. Fark etmeden sizleri güzelliklerle beziyor.

-DEVAMI YARIN-

Okunma Sayısı: 3895
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • zeliha

    20.2.2020 12:30:46

    Başarılı çalışmalarınıza bir yenisini daha eklemişsiniz eline sağlık emine sultan kardeş. Çiçek hanımı tanımıyordum. Allah razı olsun hem tanıdık hem fikirlerinden istifade ettik

  • Abdurrahman AYDIN

    18.2.2020 15:59:56

    Gerçekten güzel bir yazı. Tebrik ve teşekkür ederim. 🙂

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı