"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Korona diyor ki, “Allah’a koşunuz”

Erdoğan ÇELEBİ
14 Mart 2021, Pazar
İzmir’e gitmek üzere Ankara terminaline giriyorum.

Pandemi sebebiyle ateşimi ölçüyorlar, 35,6. Zihnimden “ne güzel tevafuk” diye geçiriyorum. 35 İzmir yolculuğuna, buçuk kısmı da -0,1 farkla- Karşıyaka ilçesine gideceğime güzel bir işaret diyorum. Allah razı olsun Üstadımızdan, bize hayatın bir tesadüf değil tevafuk olduğu bilincini irşad ettiği için. Güzel bir yolculuktan sonra İzmir terminalinde inip soluğu Karşıyaka iskelesinde alıyorum. “Özlemişim İzmir seni” diyorum, kendi kendime, denizi seyrederken.

Her yakanın bir karşı yakası var. Bazı karşı yakalara sal ya da vapurla geçersin; tıpkı Konak’tan Karşıyaka’ya geçmek gibi. Diğer bazı karşı yakalara ise insanların omuzlarında sal ve sela ile gidersin. Tıpkı son yolcuğa çıkmak için Ankara’nın Karşıyaka kabristanına gitmekte gibi.

Evet ölüm en büyük nasihat. Ahireti ve Allah’ı hatırlamak için. Ama ahirzaman o kadar gürültülü ve insanları o kadar gaflet içinde ki, ölümü gördükleri ve ölüye baktıkları halde dahi ahireti düşünemiyorlar. Gaflet dip ya da tavan yapmış sanki.

Ahirzamanda insanlık, hastalık ve belâlara karşı psikolojik üstünlük kurmak ve pandemi kaygısıyla baş edebilmek için “ölümü öldürmek ve sonsuz ahiret yurduna inancını kuvvetlendirmek” çaresine başvurması gerekirken hastalıklara sadece dünyevî ve maddî anlamda deva bulmaya çalışmasının sorunu çözmediğini görüyoruz. 

Televizyon kanallarını izliyorum; birçok konu korona/covid 19 muhtevalı. Başta uzmanlar olmak üzere herkes “maske, mesafe ve el temizliği” diyor da başka bir şey demiyor. Büyük kitlelerin aklına şu soru gelmiyor ya da medya bu sorunun gündeme gelmesine bir şekilde mani oluyor: “İnsanlık hangi hatayı, hangi zulmü yaptı, hangi günahı işledi ki, bu bulaşıklık bütün insanlığı sardı?”

Hâlbuki söylenmesi gereken belli: “Ey yöneticiler zulmü terk edin, adaletle iş görün. Ey insanlar zalimlere şak şak yapmaktan vazgeçelim, günahlarımıza tövbe edelim, isyanlarımızdan pişmanlık duyalım. İnsanlık birbirini savaşa kışkırtmasın; barışta ve sulhta yardımlaşsın, dayanışma içinde olsun.” 

Korona lisanı haliyle diyor ki, ”Ben gönderildim ki, insanları Allah’a kovalayayım. Ama insanların ekseri, çoğu zaman olduğu gibi yine yanlış ya da eksik anlıyorlar ve Allah’a koşacakları yerde yine gafletle Allah’tan kaçıyorlar.” 

Tabiî ki, mesajı doğru okuyup doğru anlayanları ve Allah’a koşanları istisna tutuyorum. Farkındalığı ziyadeleşenleri her zaman sevgi ve muhabbetle anıyorum.

Kâinatta ne varsa Hâlık’ın mahlûku. Kâinatın tamamı Malik’in mülkü. Hakikat bu olduğu halde Allah’tan kaçmak ve O’nun mülkünden dışarı çıkmak mümkün mü? Yani insanlığın Allah’tan kaçması mümkün olmadığı gibi O’na iltica etmekten başka çaresi de yok.

Müslüman kesimlerden yazar ve yorumcular dahi “bu korona Allah’ın işi değil, laboratuvarda üretildi” derken şirki çağrıştıran cümleler kurduklarının farkında değiller. Koronaya mana-i ismiyle değil mana-yı harfiyle bakıldığında Allah’ın askeri olduğu ve O’nun arş emriyle hareket ettiği derhal anlaşılacaktır. Çünkü hiçbir virüs başıboş değil, hiçbirinin istiklâliyeti yok, hepsi de Rabbinin emri tahtında hareket ediyor ve işini yapıyor.

İnsanlık Cemalî isimlerle terbiye olmadıkça, nasihata kulak tıkadıkça; Allah Celâliyle tecelli ediyor ve musîbetini gönderiyor, bundan kaçış yok. Sadece korona değil her türlü virüs ve belâlar “Allah’a koşunuz” uyarısını yapıyor.

Korona, virüs lisanıyla diyor ki: “Ben faaliyete başladığım günden bu tarafa, oldukça tekâmül ettim, yani defalarca mutasyona uğradım, hem hızım hem tesirim arttı, vazifemi daha bir aşkla ve şevkle yapıyorum. Çünkü emirle iş görüyorum. Ama aynı tekemmül sürecini insanların geçirdiğinden emin değilim. Evet, aşı ve ilâç konusunda bilim adamları maddî çalışmalar yapıyorlar, ama insanlıkta hiçbir manevî gelişim göremiyorum.”

Gerçi bir belâdan alınan ferdî dersler ancak o şahsı kurtarır. Oysa belâ umumî olduğu zaman, insanlığın duâsı, pişmanlığı, tövbesi istiğfarı, zulmü kınaması ve mazluma sahip çıkması da umumî olmalı. Çünkü birlikten kuvvet doğar.

Öyleyse Hikmetli Kur’ân’a kulak verelim. O ne diyor; Kur’ân da “FEFİRRU İLALLAH” Allah’a koşunuz, diyor. Tıpkı lisanı haliyle virüsün dediği gibi. Demek şirke gerek yok. Yani BELİ’NİN DE BELÂ’NINDA RABBİ BİR. Zira O hem Cemildir hem Celildir.

O halde ellerimizi Rabbimize  kaldıralım, kalbimizi O’na açalım, ve sadece bir defa değil, belâ üzerimizden kaldırılana kadar umumî olarak şahs-ı manevî anlayışıyla yakaralım, “Yarabbi, Sana karşı isyan etmekle, zulmü alkışlamakla ve mazlumu yalnız bırakmakla yanlış yaptık. Çok pişmanız, bizi affet. İşte bütün zulümleri lânetliyor ve mazlumlara imdat etmeni niyaz ediyoruz. Bu nedenle, “insanlık dersini aldıktan ve virüs vazifesini yaptıktan sonra biz insanları bu pandemi belâsından kurtar” amin diyelim.

Ta ki,  omuzlarda Karşıyakalara göç etmezden evvel gaflet yakasından iman ve farkındalık yakasına taşınmayı bizlere merhametinle ve mağfiretinle nasip et diye belâ kalkana kadar niyaza devam edelim.

Okunma Sayısı: 2298
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı