Tamam, “Her şey gösteriş için” tesbitini bir adım geri alıp “Bazı şeyler gösteriş için!” diyelim. Diyelim de böyle dediğimizde işlerin gösteriş için değil, hak ettiği için, hak ettiği şekilde yapılması mümkün olacak mı?
Bazen bir bina yıkılır ve bunu kimse görmez, bazen de bir taş düşse herkes ayağa kalkar. Bu doğru mudur?
Geçen günlerde de benzer bir hadise yaşandı. İstanbul’un tarihî mekânlarından Kapalıçarşı’nın bir kapısında bulunan 19. yüzyıla ait kitabenin üzerine güvenlik kamerası takılmış. Kamerayı takan uzman, ‘ehil’ olmadığı için kamerayı kitabeye zarar verecek şekilde vidalamış. Ortaya çıkan görüntü tepki çekip eleştiriler artınca hata düzeltilmiş. Peki hadise bu kadar basit mi?
Kapalıçarşı Yönetim Kurulu yaptığı yazılı açıklamada, 558 yıllık tarihî geçmişe sahip Kapalıçarşı’nın her noktasının ve her değerinin kendileri için büyük önem arz ettiğini bildirmiş ve her tadilat ve onarımın çarşının aslına zarar vermeden yapılmasını ‘öncelikli’ tuttuklarını hatırlatmışlar. Güvenlik tedbirlerini arttırma amaçlı kameralar takılmaya başlandığına işaret edilen açıklamada şöyle denilmiş: “Bu işi verdiğimiz taşeron firma, işi zamanında yetiştirmek maksadıyla güvenlik kameralarını onay almadan belli noktalara takmışlardır. Fesçiler kapısında yapılan işlemle ilgili Kapalıçarşı Yönetimi olarak üzüntü içindeyiz. Bu olayı meydana getiren kişilerle ilgili cezaî müeyyidenin başladığını belirtiriz.” (AA, 22 Ekim 2019)
Açıklamaya göre kitabe üzerine takılan kamera yerinden sökülmüş ve aynı yerde restorasyon çalışmaları acil olarak başlatılmış...
Çok iyi ve çok güzel. Ancak böyle bir hata en başta niçin ve nasıl yapılır? Kamuoyu eleştirisi olmasa aynı kamera yerinden sökülecek miydi? İş verilen ‘taşeron firma’lar hep böyle hatalar yapar mı?
Bu hata bir neticedir. Tarihî eserlere gereken ehemmiyet verilmiş olsa en baştan bu hatalar yapılmazdı.
Taşeron firma da olsa, taşeron olmayan firma da olsa Türkiye ve dünya gerçeklerinden haberdar olan personel çalıştırılır ve tarihî bir esere zarar vermemek için azamî dikkat gösterilirdi.
Türkiye’nin ve İstanbul’un dört bir yanında bulunan tarihî eserlere zarar verenler de acaba ‘taşeron firma’lar mı? Peki, Kapalıçarşı’daki bir tarihî esere haklı olarak gösterilen hassasiyet, kapalı olmayan çarşılardaki eserlere karşı niçin gösterilmez? Kapalıçarşı’nın yakınlarında yer alan onlarca ve belki de yüzlerce tarihî eser, tarihî çeşme atıl vaziyette durmuyor mu? Düşünün ki ecdadın yaptığı çeşmelerin pek çoğundan bugün su akmıyor. Aynı hassasiyeti bunlara karşı da göstermemiz icap etmez mi? Kapalıçarşı’daki eserlere sahip çıktığımız gibi sokaklardaki çeşmelere de sahip çıkmamız gerekmez mi?
İşte bu ilgisizlik sebebiyle “Her şey gösteriş için” demek mecburiyetinde kalıyoruz.
Bu vesileyle bir defa daha hem İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne, hem İstanbul’un bütün ilçe belediyelerine ve tabiî ki Ankara’daki yetkililere seslenmek istiyor ve sesleniyoruz: Bir gün dahi vakit kaybetmeden tarihî çeşmelerimize sahip çıkalım ve mutlaka bu çeşmelerden içilebilir temiz su akıtalım. Bunu yaparken tamir ve bakımlarını da yapalım, onlara sahip çıkalım. İstanbul’un dört bir yanındaki tarihî çeşmeler susuz bir vaziyette, uzatılacak yardım elini bekliyor. Bunlara sahip çıkalım ve hatta yeni yeni çeşmeler de yapalım.
Tabiî ki maksadımız millete hizmet ve tarihe sahip çıkmak ise...