Mevsimlerin değişmesi gibi Türkiye ve dünya siyasetinde de değişimler oluyor.
Bütün dünyanın kızdığı, ‘dış mihrak’ olarak gördüğü Amerika’daki seçimlerin neticesinin dünya siyasetini etkilediğini beyan edenler de var. Öyle ya da böyle siyasî havada bir değişiklik olduğu göze çarpıyor.
Ülkemizde de yeniden hak, hukuk ve adalet paketlerinin açıklanma vaadleri acaba bu gelişmelerle irtibatlı olabilir mi? Elbette Türkiye’yi 20 yıla yakın idare eden bir siyasî anlayışın ‘pardon’ demesi inandırıcı olmaz. Daha doğrusu bu işler söz değil, icraat meselesidir. “Paket açıklıyorum” demeye dahi ihtiyaç kalmadan, paket açıklanarak yapılacak işleri hayata geçirmek mümkündür. Zaten mevcut ‘kötü’ kanunlar dahi doğru bir anlayışla işletilse pek çok sıkıntının sona ermesi mümkündür. “Suçsuz kanun olmaz, birinin suçunu başkası çekmez” prensibi hayat bulsa belki binlerce haksızlık sona erecek.
Bir noktayı da hatırdan çıkarmamak icap eder: Yaklaşık 20 yılın sonunda yeniden ‘hak, hukuk adalet paketi’ açıklama ihtiyacı hissedilmesi ve bunun bir ‘müjde’ gibi anlatılması mevcut iktidarın şimdiye kadar bu noktalarda yanlış ve eksik yaptığının kendilerince itirafı değil midir? Öyle ya, düzgün işleyen bir işin düzeltilmesi vaad edilebilir mi? “Bundan sonra bu işleri doğru yapacağız” demek, bir anlamda “Şimdiye kadar yanlış yaptık” demektir. Peki, “Yanlış yapıyorsunuz. Haktan, hukuktan ve adaletten ayrılmayın” diyenleri onuncu köye kovmanız ve her türlü haksızlığı, ithamı ve karalamayı yapmanız nasıl izah edilecek?
Türkiye’de öyle bir hava estirildi ki, ‘hak, hukuk ve adalet’ demek suç gibi anlaşıldı. Haktan hukuktan bahsedenler birilerince medya eliyle linç edilmeye ve damgalanma için bahane edildi. Yapılan bunca haksızlığın karşısında susanların durumu da ayrı bir madde olarak ele alınması tabiî ki.
Belki de Avrupa’dan gelen seslerin de bu ‘paket’lerin açılması vaadine bir etkisi olmuş olabilir. AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Borrell, Türkiye ile ilişkilerde gidilecek yöne 10-11 Aralık’ta (2020) yapılacak AB Liderler Zirvesi’nde karar verileceğini hatırlatmış ve “İlişkilerimizde dönüm noktasına doğru yaklaşıyoruz” demiş.
Borrell, şöyle devam etmiş: “Türkiye’nin davranışının AB ile ayrılığı arttırdığını anlaması gerekli. Bunu söylediğim için üzgünüm, ama AB dışişleri bakanları böyle düşünüyor. Bizim de arzu ettiğimiz gibi pozitif gündeme dönmek için Türkiye’nin yaklaşımını değiştirmesi gerek. AB Konseyi gelecek ay gidilecek yöne karar verecek. Zaman tükeniyor ve Türkiye ile ilişkilerimizde dönüm noktasına doğru yaklaşıyoruz.” (AA, 19 Kasım 2020)
“Bize ne Kopenhag Kriterleri. Ankara Kriterleri bize yeter” diyenler yanlış yaptıklarını anlamış görünüyorlar. Kim ve ne zaman yapılır bilemiyoruz, ama Türkiye mutlaka hak, hukuk ve adalet yoluna girmek durumundadır. Bu yol hem milletin hem de devletin menfaatine olan yoldur. Son 20 yılda yaşananlar bunu bir defa daha göstermiş oldu.
Keşke bilinen gerçekler bir daha denenmeseydi ve bunca yıl kaybetmemiş olsaydık...