Hukukun hiçe sayıldığı, yaralandığı ve örselendiği bir ülkenin ‘büyük ülke’ olması mümkün olabilir mi?
Ülkemizin uzun yıllardan beri devam eden bir “Büyük Türkiye” olma hedefi vardı. Bu hedefin ilân edilmiş olmasına itiraz edenler de elbette olmuştur, ama imkânlar dahilinde “Büyük Türkiye” olabilmek için gayret sarf edilmiştir. Bunun en önemli göstergesi de hak, hukuk ve adalet sahasında ortaya konulan hedeflerdi. Çünkü ‘büyük ülke’lerin en bariz vasfı, hukuk ve adalete önem verilmesiydi. Adaleti temel almayan bir siyasî anlayışın uzun süre devam etmesi ve o ülkenin ‘büyük’ olması mümkün değil. Elbette buradaki ‘büyük’lük sadece ekonomik anlamdaki zenginlik değildir. Vatandaşının huzurlu olduğu, hem maddî, hem de manevî anlamda örnek alınabilecek bir ülke ancak ‘büyük ülke’ olabilir. Türkiye’nin hedefi de buydu ve bu olmalıydı.
“Avrupa Birliği kriterleri”ne ulaşmak, o seviyeye çıkmak bir ‘devlet kararı’ olarak ilân edilmişti. Bu yönde de epey adımlar atıldı. Ne var ki bir noktaya gelince işler tersine döndü ya da döndürüldü. Bu defa “Bize ‘Kopenhag Kriterleri’ gerekmez. Biz ‘Ankara Kriterleri’ diyerek yola devam edeceğiz” denildi. “Ankara Kriterleri” anlayışının hedef olarak ilân edilmesiyle hak, hukuk ve adalet sahasında işler kötüye gitti ve hukuk büyük ölçüde hiçe sayıldı. Maalesef bu anlayışın Türkiye’ye neler kaybettirdiğinin henüz hesabını yapabilmiş değiliz.
Türkiye’yi idare edenler hukuku dikkate almamakla kalmıyor, bunu hatırlatan ‘yabancı’lara da kızıyor. Düşünün ki yürürlükteki kanunlara göre karar veren bir mahkemenin kararı ‘siyasetçi’ tarafından tanınmıyor, bu durum resmen ilân ediliyor. İcabında ‘Yüksek mahkeme’nin verdiği karar dahi dikkate alınmıyor ve keyfi işler yapılıyor. Sonra bu durumu hazırlatanlar ‘kötü’ oluyor.
Nitekim hal ve gidişi yorumlayan Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Dunja Mijatovic, “Türkiye insan hakları ve hukuk devletini hiçe sayıyor” tesbitinde bulununca ‘Yabancılar işimize karışmasın’ diyen idareciler oluyor. Dunja Mijatovic ayrıca, Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) ve Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin kararlarını da ihlâl ettiğini hatırlatmış.
Acaba bunları hatırlattı diye AB mensubunu kınamak mı lâzım yoksa o ve onun gibi ‘kınayıcılar’a imkân ve fırsat vermemek mi lâzım?
İdarecilerimiz hukuku hiçe saymıyor ve bir AB idarecisi bu iddiayı dile getiriyorsa hep birlikte ve yüksek sesle itiraz edilerek, “Bize iftira atıyorsunuz. Türkiye’de hukuk ve adalet tam olarak tecelli ediyor. Aksini iddia eden ispat etsin!” denilebiliyor mu?
Belki böyle düşünenler de vardır, ama ‘Yüksek mahkeme’nin kararlarının dahi çoğu zaman dikkate alınmadığını herkes görmüyor mu?
Kim ne derse desin, Türkiye sıkıntılarını aşmak istiyorsa hak, hukuk ve adalet yolundan ilerlemeli ve ‘hukuku hiçe sayma’ hatasına kesinlikle düşmemeli. Hak, hukuk ve adalet hepimiz içindir unutmayalım...