Ekonomik kalkınma ve ülke zenginliğinin de İslâmı doğru yaşamakla ilgili olduğunu söyleyenlere itiraz edenler olsa da hakikat değişmiyor:
Maddî ve manevî anlamda zengin olmak isteyen ülkeler idarede hak, hukuk ve adaleti emreden İslâmın hakikatlerine uymak durumundadır.
Daha önce değişik tartışmalara sebep olan “İslâmîlik Endeksi”nin temellerini atanlardan biri olan George Washington Üniversitesi akademisyeni Prof. Dr. Hossein Askari sürdürülebilir kalkınmayı sağlama ve etkili kurumlar tesis etme konusunda Kur’ân’ın tasviyelerinin etkili olacağını anlatmış. Prof. Dr. Askari, “Kur’ân yoksulluğu yok etmeyi önerir. Bu kapsamda hangi ülkelerin yoksulluğun kökünü kuruttuğuna bakabiliriz. Elbette bunu yapabilmek için politika ve programlara ihtiyaç var. Bu amaca ulaşma yolunda ise kurumsal bir yapının oluşturulması gerekecektir. Bakın, Kur’ân gösterişli hayat biçimini yasaklar. Buna rağmen belli bir azınlık için ihtişamlı hayat tarzına sahip olup halkın büyük bölümü için fakirliğin hüküm sürdüğü ülkelerin olduğunu biliyoruz. Meselâ, Kur’ân eğitimi öğütler. Buradan yola çıkarak, bir ülkenin herkes için iyi bir eğitim sistemini destekleyip desteklemediğini ölçebiliriz. Sonra, Kur’ân tüm insanları eşit görür. Dolayısıyla şu soruyu da sormamız mümkün: Bir ülke herkesin gelişimi için herkese eşit fırsatlar sağlayabilir mi?” ifadelerini kullanmış.
Daha önce yayınlanan “İslâmîlik Endeksi”nde İslâm ülkelerinin gerilerde yer alması itirazlara sebep olmuştu. Nasıl olurdu da Müslüman olmayan ülkeler bu endekste önde yer alır ve “daha Müslüman ülke” gibi görülürdü. Esasında bu neticeye şaşmamak gerekir. Çünkü bir ülkenin ve bir idarenin adının “Müslüman ülke” olması meseleyi çözmüyor. Adı Müslüman olup da idarede zalimce davranan onlarca ülke ve binlerce idareci var. “İslâmîlik Endeksi”nde ise Kur’ân-ı Kerîm’de ilgili âyetler ve Hz. Muhammed’in (asm) hayatı, uygulamaları ve sözleri referans olarak kabul ediliyor. Hak, hukuk ve adalet nerede varsa orası ismen değilse de fiilen “Müslüman ülke” sayılır.
George Washington Üniversitesi akademisyeni Prof. Dr. Hüseyin (Hossein) Askari’nin dikkat çektiği noktalar çok mühim: “Kur’ân yoksulluğu yok etmeyi önerir. Kur’ân gösterişli hayat biçimini yasaklar. Kur’ân eğitimi öğütler. Kur’ân tüm insanları eşit görür.”
Kur’ân’ın bu esaslarını dikkate alan idareciler gül ve gülistan bir idare ve ülke ortaya koyamaz mı? İdareciler gösterişli hayattan uzak dursa, israf etmese, fukaralığa savaş açsa, eğitime gerekli desteği ve önemi verse, bütün insanlara eşit muamele yapsa ortaya güçlü, mutlu ve huzurlu bir ülke çıkmaz mı?
Bakınız, bu tavsiyelerin tamamı sözle değil, fiille yapılabilen işlerdir. Yani idareciler, “Ben yolsuzluğa karşıyım” demek yerine yolsuzluk yapmayacak, gösterişli hayattan uzak duracaklar. Bu yapılabilirse İslâmın emrettiği gibi yaşanmış ve bütün dünyaya da güzel örnekler sunulmuş olur.
Kur’ân ’özgürlükler ve insan hakları’na da saygılı olduğunun da altını çizen Prof. Dr. Askari, “İslâm’ın en büyük güzelliklerinden birisi ise kurallara dayalı bir din olması. Yani Kur’ân’ın kuralları ile Peygamberimizin (asm) hayatını yorumlayıp bugünün dünyasının kurallarına uygulamak mümkün. Fakat İslâm sadece Hz. Muhammed’in (asm) hayatı boyunca çok kısa süreliğine gerçek manada uygulanabildi, daha sonrasında ise Peygamberimizin (asm) ölümüyle birlikte din zulmeden hükümdarlarca bozuldu” demiş. (Yeni Asya, 6 Temmuz 2019)
İslâm dininin “zulmeden hükümdarlarca bozuldu”ğu tesbitini de yabana atamayız...