Cumhuriyet’in 100. yılı yaklaşırken genel af tartışmaları artıyor. Ancak adalet, dikkate alınması gereken bir önceliktir. Yasama organı, yetkisini, mağdurları da unutmadan kullanmalıdır.
Toplumsal barış ve demokratik birlik için genel af düşünülebilir, ancak yargı sistemi ve hatalı uygulamalar da ele alınmalıdır. Teknik bir ihtiyaç olarak görülmesi gereken genel af, dengeli bir şekilde ve dikkatle hayata geçirilmelidir.
Zira demokratik bir toplumun temel taşı, halkın iradesine dayalı yönetimin adaleti sağlamasıdır. Devlet, halkın katılımı ve denetimi ile şekillenmeli, halkın haklarını ve çıkarlarını korumakla yükümlü olmalıdır. Bu dengenin sağlanması, özellikle suç ve ceza konularında hassas bir yaklaşım gerektirir.
Af yetkisi, devletin suçlulara yönelik bir tür merhamet gösterme veya adalet sağlama aracı olarak kullanılabilir. Ancak bu yetkinin sınırları; kamu düzeni, güvenliği ve sağlığı gibi temel kavramlar yardımıyla net bir şekilde belirlenmelidir.
Bireye yönelik suçlarda mağduriyetin bireye ait olması nedeniyle af yetkisi de bireylere özgü olmalıdır. Topluma karşı işlenen suçlarda ise toplumun huzuru etkilendiğinden, af yetkisi toplumun iradesine dayanmalıdır. Her iki durumda da uygulamanın denetimi ve toplumun buna katılımı önemlidir.
Bilhassa siyasi suçlar, af yetkisi kapsamında özenle değerlendirilmelidir. Siyasi suçlular hakkında affın adaleti temin edebilmesi için mahkûmun her şeyden önce vicdanında mahkûm edilebilmiş olması gerekir.
Salt siyasi görüş ve dünya görüşü nedeniyle hüküm giyenlerin affedilmesi, bir yönüyle, masumun affedilmesi gibidir.
Bu sebeple af düzenlemesi yapılırken dikkatli olunmalı, masuma suçlu muamelesi yapılmamalı, bunlar için farklı bir çözüm bulunmalıdır. Siyasi amaçlarla af yetkisi kullanımı keyfî güce dönüşmemeli, denge ve sınırlılık gözetilmelidir.
Son dönemde gündemde olan infaz düzenlemeleri de af kavramının tekrar tartışmaya açılmasına sebep olmuştur. Ancak bu düzenlemelerin tam anlamıyla bir “af” düzenlemesi olmadığını da belirtmek gerekir. Zira değişiklikler, cezanın tüm sonuçlarını ortadan kaldırmamaktadır. Şartlı salıverme ve açık cezaevine geçiş gibi düzenlemelerle ceza sisteminin daha adil ve etkili hale getirilmesi amaçlanmıştır. Bu değişiklikler, suçluların entegrasyonunu kolaylaştırmayı hedeflerken, cezanın temel sonuçlarını sürdürmektedir.
Adalet sistemi, suçluların cezalandırılması kadar mağdurların da korunmasını hedefler. Suçun bireye, topluma ve siyasi figürlere etkisi göz önünde bulundurulmalıdır. Toplumsal refahı arttırmak ve adalete olan güveni pekiştirmek için bu süreçte toplumsal katılımın sağlanması elzemdir.
Başlangıçta ifade ettiğimiz gibi, siyasi etkenlerle gerçekleşen yargılamaların ardından verilen hükümler, af yetkisinin kullanımını önemli kılıyor. Ancak genel affın her suç tipi için kullanılması, toplumsal düzeni sarsar. Suç oranlarındaki yükseliş ve tekrarlayan suçlar, genel affın tek başına ıslahı sağlamayacağını gösteriyor.
Kanaatimizce bu konudaki en hayatî nokta, yargının bağımsızlığı meselesidir. Toplumun güveni ve adalete olan inancı için bağımsız bir yargı şarttır. Yargının tarafsızlığını ve bağımsızlığını sağlamadan atılacak her adım, kalıcı çözümlerin önünde engel teşkil edecektir.