Anne babalar aynı zamanda eğitimcidirler.
Bizler çocuklarımızı terbiye ederken önce kendimize baksak ve ahlâkî düsturların, prensiplerin varlığından haberdar olsak acaba ne kazanırız ne kaybederiz? Öncelikle boş ve dayanıksız bilgilerle nefesimizi tüketmesek. Dolu dolu bilerek muhatap olsak. Her şeye ve de olur olmazlara ısrar etmesek. Seçici olsak. Nokta atışı yapsak. Çocukların ve gençlerin hallerine çok karışmasak ve kendilerinin dönüşlerini beklesek…
Hani büyüklere saygı, küçüklere sevgi ezberi içerisinde; çok hem de çok çok emredici ve tahkimvarî alışkanlıklarımızı onların isteğine bağlı olarak değiştirmeye çalışsak.
Zor ve kabul edilemeyecek düşüncelerin çocukların yapması gibi bir beklentide olmasak.
Çok beklemekten ve çok merak ettirmekten her zaman iyilik ve güzelliğin çıkmayacağını bilerek sabırları zorlamasak.
İyilikleri arzu edip isterken bunun yolunun kötülüklerin yolunu kesmekten geçtiğini bilsek.
Konuşmayı açık, istekleri net olarak belirlerken sır tutmanın ve gizliliğinde bir hakîkat olarak var olduğunu onlara öğretmeye çalışsak.
Methedilmeyi hak saysak, ama yüzlerinden çok gıyablarında onların olmadığı ortamlarda dillendirsek.
Verilen sözlerin ve vaadlerin bir gün yapılma ve tahakkuk zamanlarının geleceğini bilerek ölçüyü kaçırmasak ve daima orta yolda ve ayarda bunları yapabilsek.
Minnet etmeme ve el açmamanın birinci ilâcının başlangıçtan itibaren çalışmaktan ve helâl kazanmaktan geçtiğini, yaşanan tecrübelerle anlatsak.
Sözlerimizde sebat ederek, tavsiyelerimizi üstün tutarak, bildiklerimizle amel etsek ve bunun farkındalığını çocuklar üzerinde görmeye çalışsak.
Elbette ve elbette güzel olur, hak olur, hakîkat olur ve gerçek bir terbiyeye açılan pencereler olur inşallah.