Risale-i Nur eserlerinin tamamlanması ile birlikte Bediüzzaman Hazretleri’nin sesinin kısıldığı ve bazen de konuşma esnasında hararet başladığını Nurlar’dan okuyoruz.
Risale-i Nurlar’ın kendisine hiç ihtiyaç bırakmadığını, bu sebeple konuşmaya lüzum kalmadığını ifade eden Bediüzzaman, talebelerini şahsına değil eserlerine yönlendirmiştir.
Her bir eserde bir Said bulursunuz diyerek, kendisiyle konuşmak isteyenlerin Nurlar’ı okumasının kâfi olduğunu hatırlatmıştır.
Aslında hangi Nur Talebesi eserlerin dışında konuşmaya başlasa kendisinde bir hararet hâli oluştuğunu hisseder. Gerildiğini, yüzünün kızarmaya başladığını, söylediklerinden kendisinin de hiçbir şey anlamadığını fark eder. Kaynağa bağlı kaldığında ise yüz hatlarının gerilmediğini, manevî bir sürur içerisinde olduğunu, söylediklerinden lezzet aldığını hisseder. Demek ki hararet hâli bir uyarıdır. Mehazdan ayrılmamak için bir ikaz durumudur. Dilden çıkanlara karşı bedenî ve ruhî bir tepkidir. Yanlışa girmemek için bir kontrol mekanizmasıdır. Mesuliyetlerden kurtaran ciddî bir yardımcıdır. “İnayet-i İlâhiye ile sesim de kısılmış ki, daha Risale-i Nur bana ihtiyaç bırakmadığından görüşüp konuşamıyorum.” (Emirdağ Lâhikası) tesbitinden anlaşıldığı üzere, sesimizin kısılması ve hararet hâli bir inayet-i İlâhiyedir. Cenab-ı Hakk’ın ihsan ve lütfudur. Tâ ki kendimizi kaybedip zarara düşmeyelim.