Bir şeyin meydana gelmesi yani vaki olması vukuat olarak tarif edilir.
Yine bir şeyin meydana gelmediği halde ortaya çıkabilme durumuna imkânat denir. Risale-i Nur talebeleri mahkemelerde vukuat yerinde imkânat istimal edilerek suçlanmıştır.
“Muannid bir müddeiumumî mecbur olup vukuat yerinde imkânatı istimal ederek mükerreren iddianamesinde “Yapabilir” demiş ve “Yapmış” dememiş. “Yapabilir” nerede, “Yapmış” nerede? Hatta mahkemede Said ona demiş: “Herkes bir katli yapabilir; bu iddianızla herkesi ve sizi mahkemeye vermek lâzım geliyor...”(Emirdağ Lahikası)
Günümüzde de adalet ve hukuk sistemimizi en çok yaralayan hususlardan birisi işlenmemiş suçlarla insanların cezalandırılmasıdır. Öngörü, tahmin ve niyet üzerinden suçlama ve cezalandırmada bulunmak adaleti temelinden sarsar. Adalet, evham ve vesveseler üzerinden yürümez. İhtimaller üzerinden adalet dağıtılmaz. Kesinliği olmayan bilgiler suçlama delili yapılamaz. Kişilere karşı olan husumetlerle cezalandırma yapmak kanunsuz bir tutumdur. Kanunu yok sayarak kanunlar yerine kendini koymak kanun dışı işleri artırır. Kanun gücünü şahısların kişisel çıkarları ve düşmanlıkları için kullanmak önü alınamayan hukuksuzluklara sebep olur. Muhalif görülen topluluklar vukuat yerine imkânat istimal edilerek adliye eliyle sindirilmeye çalışılır. Vukuat yerine imkanâtın istimal edilmesi adliyelerin siyasi etkilerle siyasi kararlar vermesine de bir sebep teşkil eder. Siyasi otorite kendine karşı gördüğü fikir ve düşünce sahiplerini suç işleyebilir ihtimalini ortaya atarak korkutmaya ve cezalandırmaya çalışır. Adalet siyasi garazların hesaplaşma meydanına dönüştürülür. Bu arada birçok hukuk zayi olurken sayısız masum da zarar görür.