Risale-i Nur hizmetinde adını altın harflerle yazdıran o muhterem insana, Mustafa Sungur’a biz kısaca “Sungur Ağabey” derdik.
İzmir’e geldiğinde zaman zaman beraber çevreyi gezerdik. Gezmemiz daima Risale-i Nur hizmeti için olurdu. Yine böyle bir seyahatimizde arabama benzin almak için bir istasyona girdiğimde, “Kardeş ben de katkıda bulunayım” diye ısrar etti. Ben “Hayır ağabey” diyerek almamakta ısrar ettim. Depomuzu tam doldurup yola koyulduk. Yaklaşık üçyüz kilometreden fazla muhtelif yerleri ziyaret ettiğimiz halde benzin ibresi hiç yerinden oynamadı. Yani o kahraman Ağabey katkısını o suretle yani kerametiyle yapmıştı.
İlk karşılaşmamız yine İzmir’de olmuştu. Hizmetlerden sonra İzmir Basmane Otogarından uğurlarken (O zamanlar pek özel arabalar yoktu) bana ismimi bildiği halde yine sordu. Ben ismimi söyleyince, “Hayır bu ismi beğenmedim. Bunu değiştir Hasan Hüseyin Ahmet Mehmet yap. Daha iyi olur” dedi. Ben de ağabeyin bu arzusunu emir telâkki ederek ismimi Hasan olarak değiştirdim.
Sungur Ağabeyle hatıralarımız çoktur. Ben son olarak bir hatıramı daha yazıp yazıma son vermek istiyorum: Birgün yanyana beraberce ders dinliyoruz. Bana bir rehavet çöktü ve uyumuşum. Uyanınca ‘böyle bir ağabeyin yanında nasıl uyurum?’ diye üzülünce, bunu fark eden Sungur Ağabey; kulağıma eğilerek “Kardeş insan beş dakika uyuyunca kendine geliyor” diyerek benim o halimi nazikâne ifade ederek üzülmememi anlatmaya çalıştı. Allah onlardan ebediyen razı olsun. Ve şefaatlerine mazhar eylesin.