Eskiden beraber ifâ-i hizmette bulunduğum eski bir dostum: “Parti din gibi değildir ki değiştirilmesin… Yerine göre, zamana göre, icap ettikçe farklı partilere rey verilir. Ben şahsen Menderes’e rey verdim, ……e rey verdim, ..…a rey verdim, .....a rey verdim, şimdi de ….a reyimi veriyorum. Doğru olan da bu değil mi?” diyerek ayak üstü bir sohbet esnasında bu şekilde siyasî tercihlerini açıklıkla ifade etti.
Muhatabım eski bir dost, aynı zamanda senelerce Risale-i Nur’la alâkadar bir hoca. Eskiden beri bu gibi konularda anlaşamadığımızdan, yeniden bazı münakaşalara kapı aralamamak için, ayrıca istenmeyen bazı kırılmalara, incinmelere de meydan vermemek adına, sürekli beni siyasetçilikle suçlamak gibi hiçbir ölçüsü olmayan konuşmalarını sabırla ve kerhen dinlemeyi tercih ettim.
Ve konjonktüre, zaman ve zemine göre siyasî tercih değişikliği yapmakta bir beis görmeyen ve aynı zamanda Risale-i Nur’dan da haberdar olan hocamıza, Bediüzzaman’ın böyle bir siyasî tercih şeklinin olup olmadığını soramadım. Ayrıca bu eski dostumun sırasıyla tercihte bulunduğu partileri sayarken, neden bir zamanlar aşkla şevkle alkışlayarak destek verdiği 12 Eylül darbesini yapan cuntacılarını saymadığını da yine bir münakaşaya girmemek için hatırlatmayı gereksiz buldum. Yine her fırsatta beni siyaset yapmakla suçlayan hocamıza, sık sık siyasî kulvar değiştirmekle asıl kendisinin politize olup, siyasallaştığını hürmeten söylemedim.
Eski bir arkadaşımın bu tavrı, bu siyasî tercihi, münferit bir duruş ve tercih olmanın ötesinde bir çok camia ve cemaat nezdinde kabul gören bir durumdur. Geçmişte böyle olduğu gibi, bu durum hâlen geçerliliğini koruyor tahmin ediyorum. Yani bilhassa 12 Eylül darbesinden sonra bir çok cemaat, camia, gurup kendi geleceklerini hesaba katarak, zaman ve zemini göz önünde bulundurarak her defasında değişik siyasî partileri tercih etmekte bir beis görmediler.
Yalnız bu tercihleri yaparken her defasında iktidar olmaya en yakın olan en güçlü partilerden yana tercihlerini kullandılar. Yukarıda hocamızın tercih ettiği, ismini vermediğim partilerin hepsine en güçlü dönemlerde, yani iktidar oldukları dönemlerde destek verdiğini biliyorum. Ki bir çok camianın siyasî tercihleri geçmişten bu güne hep böyle olmuştur. Ve işte tehlikeli ve kabul edilemez durum da bu olsa gerek. Devamlı güçlüden taraf olmak ne ile izah edilir? Gayr-ı meşrû yollardan gelen darbeciler de dahil, haklıdan, mazlûmdan değil; her defasında iktidar şansına sahip güçlüden, kuvvetliden yana tercihte bulunmak doğru bir tercih mi? Her ne ise.. Yine de herkesin bu konudaki tercihlerine saygı duyuyoruz. Yeter ki onlar da bizim siyasî görüş ve düşüncelerimize saygı göstersinler, bizi siyasetçilikle suçlamasınlar.
Bu meyanda Risale-i Nur’dan ve oradaki siyasî ölçü ve kriterlerden bîhaber olanların böyle zaman ve zemine göre tercih değişikliklerine gidip, her defasında güçlüden yana olmalarını belki anlayışla karşılamak gerekir. Ama Risale-i Nur’daki ölçü ve düsturlardan haberdar olan, oradaki prensipler çerçevesinde yön tayininde bulunan ve Bediüzzaman’ın ifadesiyle “siyasiyyunu irşat” ve onlara “nokta-i istinat olmakla mükellef olan” ihvânın bu gibi konularda hem avâm-ı ehl-i imana, hem de siyasî kadrolara yol gösterme, yardımcı olma noktasında üzerlerine düşeni yerine getirmeleri gerekir.
Siyasî tercihlerde kuvvetliden yana olmak gibi yanlış bir tavır ve gidişat bizim cephede var olduğuna göre, siyasî tercihlerini ötedenberi menfaat, makam-mevki kapmak üzerinden yapan başta malûm medya olmak üzere, entellektüeller, bazı sivil toplum kuruluşları, dernekler, daha bir çok her dönemde etkili ve yetkili mahfillerin siyasî tercihlerindeki duruş ve tavırlarını izaha gerek yok sanırım. Çünkü hemen herkes bu kesimin yapısını bildiği için, tercihlerinin perde arkasındaki niyetlerini tahmin eder.
Eskiden kısmen de olsa ideolojilerine göre siyasî tercihlerini öne çıkaran malûm güç odakları, uzunca bir süredir ideolojilerden ziyade menfaatlerini, elde edeceklerini hesap ederek, siyasetlerini belirlemeye başladılar. Yani ideolojilerine en muarız, beğenmedikleri bir parti de olsa, menfaatlerine bir halel gelmemek şartıyla destek vermekte bir sakınca görmezler. Bekledikleri rantları veya makam mevkileri bulamayınca da derhal cephe almaktan çekinmezler. Güçlü gördükleri ve menfaatlerine zarar vermeyeceklerini tahmin ettikleri siyasî kadroları tam bir destekle göklere çıkarırlar, umduklarını bulamayınca da dün destek verdikleri partileri yerin dibine batırmaktan geri durmazlar bu malûm çevreler. Ve maalesef hemen her iktidar dönemlerinde menfaat üzerine strateji belirleyen ve o yönde siyasî tercihlerde bulunan bu güç odaklarının söyledikleri geçerli olmaktadır.