Emanet; birisine muhafazası ve idaresi için verilen mevki, makam, vazife ve serveti ifade eder.
Çobanlıktan devlet idaresine kadar olan her türlü makam ve mevki birer emanettir. Emanetler ehil, ihtisas sahibi kişilere verildiği zaman işler yolunda gider ve onlardan beklenen olumlu neticeler hâsıl olur; ehil olmayanlara tevdi edildiğinde işler karışır.
Kur’ân’da, “Allah size emanetleri (işleri) ehline vermenizi ve insanlar arasında hüküm verdiğinizde adalet ile hükmetmenizi emreder” buyrulur.1
Peygamber Efendimiz (asm) bir Hadiste, “Emanetler (işler) ehil olmayanlara verildiği zaman, o işin kıyametini bekle (Yani o işten hayır gelmeyeceğini bil)” 2 buyurur.
Üstad Bediüzzaman’a, 2. Meşrûtiyet döneminde yöneticilik makamlarına getirilen bir kısım Jön Türkler’in içki içtiğini, namaz kılıp oruç tutmadığını, bu işin nasıl olacağını sorduklarında o, salâhat (dindarlık) ve mahareti, nur-u kalp ile nur-u fikri şahsında toplayanların vazifeler için yeterli olamayacağını, fasık (günahkâr) bir adamın iyi çobanlık yapabileceğini, ayyaş bir adamın sarhoş olmadığı zaman iyi saat tamiri yapabileceğini, dolayısıyla san’at ve idarecilikte maharet ve ihtisas tercih edilmesi gerektiğini ifade etmiştir.3
VAZİFELER EHİL OLANA
Vazifelerin, maharet yerine sadece dindarlık vasfından dolayı kişilere verilmesi doğru değildir. Peygamber Efendimiz (asm) komutanlık ve idarecilik işleri salâhat sahibi kişilere değil, ihtisas ve kabiliyet ehli kişilere tevdi ettiği tesbit edilmiştir. Kendisinden idarecilik talebinde bulunan, salâhatta çok titiz ve cesur olan Ebu Zerr’e (ra), ”Bu iş sana göre değildir” diyerek isteğini geri çevirmiştir.
Efendimiz (asm), ”Zatü’s Selasil” Gazvesine Hz. Ebu Bekir (ra) ve Hz. Ömer’in (ra) içinde bulunduğu askerî birliğin komutanlığına henüz yeni Müslüman olan, ancak harp sahasında uzman olan Hz. Amr b. As’ı (ra) tayin etmiştir.4 Mekke Fethinde Kâbe’nin anahtarını fetihten önce bu işi yapmış olan ve daha Müslüman olmayan Osman b. Talha’ya vermiştir.
EHİLİYETLİ YÖNETİCİLER BAŞARILI OLUR
İslâm tarihinde emanetin ehline verildiği dönemlerde işlerin iyi gittiğini görmekteyiz: Emevîler’de Halife Abdulaziz, Abbasî’lerde Harun Reşit, Selçuklular’da Alpaslan ve Melikşah, Osmanlı’larda Osman Bey, Fatih, Yavuz ve Kanunî Sultan Süleyman gibi işin başına getirilen liyakat ve maharet sahibi yöneticiler, devlet ve milletlerini ileriye götürerek kalkındırmışlardır. Ehil olmayan idareciler de devlet ve milletlerini çöküşe götürmüşlerdir.
Yakın geçmişte Demokrat idareler döneminde yönetime getirilen kabiliyet ve vizyon sahibi Adnan Menderes ve Süleyman Demirel, Türkiye’yi maddî – manevî alanda kalkındırmışlardır. İktidarları askerî darbelerle devrilmeseydi, ülkemizin medeniyet ve kalkınmada Japonya ve Almanya seviyesinde olabileceği ifade edilmiştir.
EHLİYET NOKSANLIĞI BAŞARSIZLIĞA YOL AÇAR
Ne yazık ki günümüzde genelde İslâm âleminde, özelde ülkemizde devlet yönetimi başta olmak üzere vazifeler liyakat ve vizyon sahibi kişilere tevdi edilmediği için din ve dünya işleri iyi gitmemektedir. Makam ve mevkilere ehil olanlar değil, çoğunlukla işlerden anlamayan yandaş, alkışçı ve tanıdıklar getirilmektedir.
Çare: Birinci sınıf bir demokrasinin ülkemizde tesis edilmesidir. Bunun olabilmesi için hak ve hürriyetlerini ekmeğinden önce önceleyen, yanlış işleri sorgulayan, demokratik şuura sahip fertlerin yetiştirilmesi lâzımdır. Bu özelliklere sahip fertler, söz ve görüntüye aldanmayacakları, işlerin başına liyakat ve maharet sahibi idarecileri seçecekleri kuvvetle muhtemeldir.
İnşallah o günler yakın olur.
Dipnotlar:
1– Nisa, 4/58. 2– Buhari, İlim, 2. 3– S. Suruç, Kâinatın Efendisi Peygamberimizin Hayatı, c. 2, s. 228-231. 4– Münâzarât, YAN, s. 136, 137.