Türkiye Adalet Akademisinin yeni göreve başlayan hâkim ve savcılara verdiği eğitim programlarıyla ilgili haber ve açıklamalar zaman zaman medyada yer alıyor.
Önceki haberlerde eğitim konularının saz çalmaktan kişisel gelişim programlarına kadar değişik alanları kapsadığını görmüştük.
Ve asıl eğitimin masumiyet karinesi, suç ve cezanın şahsîliği, savunma ve âdil yargılanma hakkı gibi hukukun en temel prensiplerinde yoğunlaşması gereğini belirtmiştik.
Bu eğitim hukuk fakültelerinde verilmiyor mu? Elbette ki veriliyor. Ama ne yazık ki son süreçte en çok ihlâl edilen ilkeler de bunlar.
Bunun sebebi eğitimin yetersizliği mi, Yargıtay Başkanının da ifade ettiği “erdemli hukukçu” vasıflarının eksikliği mi, hâkim ve savcılar üzerindeki derin ve siyasî baskılar mı?
Verilecek cevap maalesef şu: Hepsi...
Akademi Başkanı Muhittin Özdemir’in yeni açıklamalarını kısa yorumlarla aktaralım:
Bakanla birlikte adaylara ”Biz sizden tarafsız, bağımsız, anayasa, kanun çerçevesinde ne yazıyorsa onu uygulayan, hiç kimseden korkmayan hâkim-savcılar olmanızı bekliyoruz” dediklerini belirten Özdemir devamla;
“Hâkim-savcılar görevini en iyi yapmaya çalışan meslek gruplarının başında geliyor. Tarafsızlıklarına, bağımsızlıklarına hepsi çok düşkünler” dedikten sonra “birkaç tane spesifik olay” üzerinden adaletle ilgili algı oluşturmanın doğru olmadığını ve haksızlık olduğunu ifade ediyor. (Hürriyet, 6.1.20)
Biz de soruyoruz: “Spesifik olaylar” birkaç taneden ibaret olsaydı, toplumun yargıya ve adalete güveni bu seviyelere düşer miydi?
Prof. Dr. Mehmet Özcan da şunu ekliyor:
“Değil de velev ki birkaç olsun; ‘birkaç’ ifadesi acaba hangi masumun can, mal, namus veya özgürlüğünün bedeli; biliyor mu?”
“Yanlışlar olabilir, düzeltilebilir” diyen Özdemir, özellikle ceza yargılamalarındaki yanlışların düzeltilip telâfi edilemeyecek sonuçlar doğurabildiğini herhalde bilmiyor olamaz.
Hele tarihe geçen Jan Dark ve Dreyfus olaylarının benzerlerinin tarihte görülmemiş boyutlarda tekrarlandığı son süreçte...
Nitekim Adalet Bakanı Gül’ün son beyanlarındaki bazı ikrarlar, bu tekrarlara ve daha fazla devam etmelerine karşı seslendirilen itirazların örnekleri olarak kayıtlara geçti.
Sonuç: Geciken adalet, adalet değildir.