Aile, tarihi insanın yaratılışıyla yaşıt köklü bir “müessese.” İnsanı iki ayrı cins olarak yaratan Allah’ın, bu cinsler için fıtri bir beraberlik, kaynaşma ve ortak yaşama zemini olarak ihdas ettiği bir “kurum.” Ve nesillerin sağlıklı şekilde devamına vesile olan bir birliktelik.
Aileye vücut veren fıtrî dinamikler hem biyolojik, hem psikolojik, hem sosyal, hem manevî ve ahlakî gerekliliklerin bir bileşimini teşkil ediyor.
Ama özellikle çağımızda aile çok yönlü yıpratıcı ve yıkıcı saldırıların hedefi durumunda. Fıtrattan sapma eksenli cereyanlar kadınları da, erkekleri de, hedefinde bilhassa gençlerin ve çocukların yer aldığı dessas stratejilerle yoldan çıkarmaya çalışıyor.
Ahlakî değerlerdeki aşınma, tüketim çılgınlığı, yoksulluk ve gelir uçurumu, nesiller arası iletişimin zayıflaması, hatta yer yer kopması, aile içi şiddet, aile kurmak gittikçe zorlaşırken aileyi dağıtmanın kolaylaşması, boşanmalardaki artış, zulümlerin perişan ettiği aileler ve daha nice mesele.
Anayasasında “toplumun temeli” olarak nitelediği ailenin korunmasını temel görevi sayması gereken bir devletin, aileye yönelik tahripkâr gelişmelere ilgisiz ve duyarsız kalan tavrı da başlı başına ciddi bir problem.
Ama zaten aile, tek başına devlete ve kurumlarına bırakılamayacak kadar önemli. Ve özellikle aile bireylerinden başlayarak bütün ailelerin önce kendi içlerinde, sonra toplum genelinde aileye sahip çıkma seferberliği başlatmaları gerekiyor.
Çünkü bilhassa kadınlar, gençler ve çocuklar üzerinden yürütülen sistematik ve tahripkâr kampanyalar, Bediüzzaman’a “Eyvah! İnsanın, hususan Müslümanın tahassüngâhı (sığınağı) ve bir nevî cenneti ve küçük bir dünyası aile hayatıdır. Bu da mı bozulmaya başlamış?” (Lem’alar, s. 464) diye sorduran derin endişeyi teyid eder şekilde, üstelik çok daha etkili araçlarla şimdi de devam ediyor.
Buna karşı, aileye vücut veren fıtrat kanunları, insanî değerler ve semavî dinlerle gelerek en mükemmel şeklini İslamda bulan ahlâk prensipleri çerçevesinde, hak ve adalet ekseninde ve imanî bir perspektifle topyekûn bir “aileyi koruma ve güçlendirme” seferberliğine ihtiyaç var.
Bilhassa sivil zeminde gönüllü bir seferberliğe.