Peygamberimizin (asm) müjdesine mazhar Fatih’in ve şanlı ordusunun emaneti olarak 481 sene cami olarak hizmet eden Ayasofya’nın, Fatih’in vakfiye şartlarına ihanet edilerek mabed olmaktan çıkarılmasının derin hüznü 87. yılının bu Cuma’sında nihayet bitti.
Tarihî yarımadanın meydan, cadde ve sokaklarını doldurarak bu tarihî âna şahitlik ve refakat eden yüz binlerin ve gönlü onlarla birlikte atan milyonların coşkulu katılımıyla Ayasofya tarihî misyonuna yine geri döndü.
Açılışın “davetiyeli protokol” cihetine dair kanaatimizi mahfuz tutarak, “Şükürler olsun” diyor; bu hasretin sona ermesinde dua, emek ve gayretleriyle paha biçilmez katkıları olan Üstad Bediüzzaman başta olmak üzere bütün maneviyat büyüklerini, fikir ve aksiyon adamlarını minnet ve teşekkürlerle yad ediyoruz.
İktidar cenahı es geçip geçiştirse de, çok zor şartlarda ve ağır bedeller ödeyerek attıkları adımlarla bu mutlu sona erişmenin zeminini hazırlayan Demokratları, ezanı hürriyetine kavuşturan şehit Menderes’i ve 1980’de Ayasofya’nın dört minaresinden ezan okutup Hünkâr Mahfilini ibadete açan merhum Demirel’i rahmetle anıyor; son aşamadaki kararlara imza atan Danıştay üyelerine ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’a tebrik ve teşekkürlerimizi iletiyoruz.
Ve bu açılışın bir “siyasî fetih” olarak görülmeyip, “barış ve huzur vesilesi” kılınması dilek ve çağrımızı bir defa daha tekrarlıyoruz.
Siyasî mülâhazalarla bu coşkuya ortak olamamanın ötesinde, “Ayasofya müze olarak kalmalıydı,” hattâ “Tekrar kiliseye çevrilmeliydi” diyebilenlerin sergiledikleri hazımsızlığı ise esefle karşılıyor, ayıplıyor ve kınıyoruz.
Ama şunu da tekrar ifade ediyoruz:
Ayasofya’nın ibadet hasretinin nihayet son bulmasına ne kadar sevindiysek, bu coşkunun devam etmekte olan hukuksuzlukları örtmek için kullanılmasına da o kadar karşıyız ve bu tarihî açılışın, Fatih’in adalet hassasiyetini örnek alan bir yaklaşımla, hukukun önünün açılmasına vesile olmasını dileyip soruyoruz:
Ayasofya minberinden okunan Cuma hutbesindeki “Tüm insanlığı her türlü zulme ‘dur’ demeye, adalete, barışa, merhamete ve hakkaniyete davet ediyoruz” mesajının gereğini evvelâ kendi ülkemizde kendi insanlarımıza karşı ve artık daha fazla oyalanıp gecikmeden hayata geçirmemiz gerekmiyor mu?