Filistinlilerin İsrail hunharlığı karşısında bile devam eden ve son olarak Çin’in ev sahipliğindeki görüşmelerle toparlanmaya çalışılan dağınıklığı, diğer irili ufaklı Filistin örgütleri gibi Hamas için de geçerli.
Ve Hamas bünyesindeki gruplardan Kassam Tugaylarının geçen Ekim’de başlattığı Aksa Tufanı saldırılarından 10 ay sonra gelinen nokta her bakımdan dehşet verici. Enkaz altında kalanlar ve diğer bilinmeyenler hariç, çoğu kadın ve çocuk 40 bin Filistinlinin can verdiği, on binlercesinin yaralandığı, ama tedavi de göremediği, nice ailenin perişan olduğu; 600’den fazla cami ile 3 kilisenin, okulların, hastanelerin, evlerin harabeye döndüğü bir yıkım.
Sağ kalanların gayri insanî şartlarda açlık, susuzluk ve hastalıklarla mücadele ederek hayatta kalmaya çalıştığı çok acı bir tablo.
Gazze ve Refah başta olmak üzere Filistin şehirlerinde durum bu iken elindeki İsrailli esirleri pazarlık için kullanarak siyonistlerle “mücadele”sini sürdürdüğünü ve hatta “zafer” kazandığını söyleyen bir Hamas.
İsrail cenahında da on aydır olanca insafsızlığı ile devam ettirilen katliama rağmen hâlâ hedefe ulaşılamadığını ve Hamas’ın gücünün kırılamadığını söyleyenler var gerçi.
Ama Filistinlilerin kayıp hanesine bakıldığında “Bunca yaşanan kayıplara değdi mi, değer miydi?” diye sormamak mümkün mü?
Süreç son olarak, Netanyahu’nun ABD Kongresinde aldığı alkışların cür’etiyle ülkesine dönmesinin ardından Hamas lideri Haniye’ye Tahran’da yapılan suikastla çok daha farklı ve tehlikeli bir aşamaya geldi.
Eşzamanlı olarak, Lübnan Hizbullah’ının İsrail’i hedef alan ve son dönemde arttırdığı roket atışlarına ve özellikle Golan bombardımanına misilleme olarak İsrail’in gerçekleştirdiği Beyrut saldırısı da bu “gerilimi tırmandırma” çılgınlığının yeni bir örneği oldu.
Şimdiye kadar Gazze odaklı olarak yaşanan kanlı gerilimin, bu gelişmelerle Lübnan ve İran’ı, dahası Yemen’i de içine alacak bir bölge savaşına dönüşeceği noktasında dile getirilen endişeler daha da kuvvetlendi.
Çok daha fazla ölüm ve yıkım getirecek bu çılgın gidişata artık “Dur” denilmesi için, bir taraftan Uluslararası Adalet Divanına da meydan okumaya devam eden İsrail’i hizaya getirip, diğer taraftan yaptıklarıyla onun ekmeğine yağ süren radikal örgütleri dizginleyecek topyekûn, kararlı, samimi ve çok güçlü bir barış dayanışmasına ihtiyaç var.
Daha fazla kan ve gözyaşı dökülmemeli.