17 Ağustos depreminde gerek tedbir ve hazırlık, gerek arama-kurtarma, gerekse yardım çalışmaları konusunda kelimenin tam anlamıyla sınıfta kalan zihniyet, iş depremzedelere yardım için ânında seferber olan halkın organizasyonlarını engellemeye geldiğinde olanca “maharet”ini yine göstermişti.
İnsanî, vicdanî, İslamî, hasbî bir duyarlılıkla harekete geçen yardım gönüllülerinin çalışmalarını “İrtica bunu da fırsat olarak kullanıyor” gibi akla ziyan bir gerekçeyle engellemek için elinden geleni ardına koymamıştı.
Keza deprem için yapılan “İlahî ikaz” yorumlarının peşine düşmüş ve en başta Yeni Asya mensuplarına ağır baskı uygulamıştı.
Bunları yapan, o dönemde devlete musallat olan ceberut laikçi 28 Şubat zihniyetiydi.
Aradan 20 seneyi aşkın bir zaman geçti.
Türkiye’yi, neredeyse 18 yıldır, 2002’de girdiği ilk seçimde tek başına iktidar olmasını 28 Şubat zulümlerine yönelik halk tepkisine de borçlu olan AKP hükümetleri yönetiyor.
Bu zaman zarfında da ülkenin değişik yerlerinde farklı büyüklük ve şiddette depremler oldu, binalar yıkıldı, insanlar can verdi.
Ama iktidar bu konuda da sorgulanmadı.
Üstelik “Her depremden sonra şunu yaptık, bunu yaptık, kentsel dönüşümle yeni şehirler inşa ettik” söylemleriyle yola devam ederken, 17 Ağustos sonrasında geçici olarak ihdas edildikleri halde kendilerince kalıcı hale getirilen deprem vergilerinin âkıbetinin sorulmasına dahi tahammül edemiyorlar.
Daha da garibi, bazı gönüllü yardımları engelliyorlar. Meselâ HDP’nin bu noktadaki şikâyetleri ortada. Ve Cumhurbaşkanı “Devletin bu noktada hiçbir ihtiyacı yok. Birileri illâ yardım yapacaksa bunun kurumları bellidir” diyerek AFAD ve Kızılay’a yönlendiriyor.
Yardımların düzenli ve koordineli bir şekilde yerlerine ulaşmasını sağlamak için ilgili kurumların adres gösterilmesi anlaşılabilir.
Ama bunun da tekelci ve dışlayıcı bir mantıkla devletin inhisarına alınmak istendiğini düşündüren tavır ve söylemler, bizi 28 Şubat’ın farklı bir kılıkla burada da karşımıza çıktığı gibi çok sıkıntılı bir sonuca götürür.
Zaten OHAL sürecinde yaşananlar ve hâlâ süren uzantıları, 28 Şubat dahil hiçbir dönemde görülmemiş hukuksuzluk örnekleri.
Bitmesi gerekirken yenileri eklenmemeli.