Millî irade kavramı sadece iktidar partisine verilen oylarla değil, muhalefeti de dışlamayan bir yaklaşımla tarif edilseydi...
Eğer seçim yarışı 12 Eylül darbe ürünü sistemin adaletsiz, eşitsiz ve çarpık şartlarıyla değil, âdil, eşit ve hakkaniyetli bir ortamda cereyan etseydi...
Millî irade kavramı sadece iktidar partisine verilen oylarla değil, muhalefeti de dışlamayan bir yaklaşımla tarif edilseydi...
Çoğunlukçuluğu değil, çoğulculuğu; tek sesliliği değil, çok sesliliği esas alan bir siyaset anlayışı ile hareket edilmiş olsaydı...
Seçim yarışı adeta bir savaşa dönüştürülmeyip, “Kim daha iyi hizmet edecek?” eksenli yapıcı bir rekabetle yürütülseydi...
Muhalefet “hain, terörist, şer ittifakı, düşman” ilan edilmese ve dışlayıcı, ötekileştirici, ayrıştırıcı, kutuplaştırıcı, kamplaştırıcı gerilim siyasetlerine tevessül edilmeseydi...
Yapıcı, birleştirici, kucaklayıcı olunsaydı.
Toplumun ortak değerleri ayrıştırıcı siyasetlere malzeme olarak kullanılmasaydı...
Seçimde yarışan herkese, objektif ve çok sesli medya kanalları üzerinden halka ulaşıp kendisini anlatma fırsatı verilseydi...
Darbe ürünü seçim ve partiler kanunlarının dayattığı çarpıklıklar, OHAL rejimiyle sebebiyet verilen ve darbe dönemlerinde bile görülmemiş keyfî ve hukuksuz uygulamalarla katmerlenip, hukuk dışı gözaltı, tutuklama ve ihraçlarla dağa taşa korkunun sindiği bir ortam oluşturulmasaydı...
Yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı siyasî müdahalelerle berhava edilip, hukuk ve adalete güven iyice dibe vurdurulmasaydı...
Millet iradesinin tecellîgâhı ve demokrasinin kalbi olan Meclis hukuksuz OHAL KHK’ları ile devre dışı bırakılıp bypass edilmese ve işlevsiz hale getirilmeseydi...
Demokrasiyi hedef alan darbelerin yol açtığı olumsuzlukların faturası parlamenter sisteme çıkarılıp 30’lu yılların şeflik rejimi referans gösterilerek ülke bir tek adamlık dayatmasına muhatap kılınmasaydı...
Her aşamada ortak aklın esas alındığı katılımcı demokrasinin yerine dar bir kadro ve “derin” odaklarca kuşatılan şahıs merkezli bir yönetim ikame edilmeseydi...
Sandıkta iktidara verilen oylar, eleştiri ve denetime kapalı bir “devlet iktidarı”nı tahkim ve takviye etmek için kullanılmasaydı...
Erdoğan ve partisi bunlarsız bir ortamda bu neticeyi elde etmiş olsalardı herşey çok daha farklı olabilirdi diyerek, yeni dönemin hayırlı olmasını diliyoruz.
***
- Yeni döneme girerken birinci ağızdan yapılan dua: “Yâ Rab, bizi haksızlıktan, adaletsizlikten, zulümden beri eyle.” Bizim de duamız: “Yâ Rab, bizi haksızlıktan, adaletsizlikten, zulümden, zulme rıza göstermekten ve haksızlıklara duyarsız, sessiz ve destekçi olmaktan beri eyle.”
- Sandıkta seçmenin yaptığı “hassas ayar”a dikkat çekerek gereken mesaj ve dersi almaktan söz edenler, “yeni dönem”e şâşaalı ve gösterişli merasimlerle giriş yapmaya hazırlanırken meydana gelen yürek yakıcı tren kazası faciasındaki İlahî şifre ve mesajları da okuyabilecekler mi?