Başbakan ve cumhurbaşkanlarının dış gezileri kalabalık heyetlerle yapma geleneği, bildiğimiz kadarıyla Özal’la başladı, Demirel’le devam etti.
Sezer’in cumhurbaşkanlığı döneminde neredeyse hiç dış ziyaret yapılmadı. Gül’le yeniden başladı ve Erdoğan’la devam ediyor.
Yeni Asya olarak, bu ziyaretlerden sadece Demirel’inkilere davet edildik ve katıldık. Kutlular Ağabey, Demirel’in başbakan olarak Körfez ülkelerine ve Suudi Arabistan’a yaptığı bir geziye iştirak etti. Cumhurbaşkanlığındaki gezilerin ise çoğuna biz katıldık ve birlikte 41 ülkeye gittik. Gezi yazılarımızı da “Demirel’le Dünya Turu” isimli kitabımızda topladık.
Bu gezilerle ilgili olarak şunları ifade edelim:
Gezi heyetlerinde, Cumhurbaşkanlığı ve Dışişleri ekibinin yanı sıra, bürokrasinin ilgili kurumlarından isimler, farklı partilerden milletvekilleri, her gezide ayrı bir belediye başkanı ve bir üniversite rektörü, çok sayıda işadamı, gidilecek ülkenin durumuna göre belirlenen bir ilim adamı, uzman ve/veya sanatçı ile, alabildiğine geniş bir yelpazede çağrılan basın mensupları yer alıyordu.
Mesela bir Özbekistan gezisine Prof. Dr. Halil İnalcık, bir Türkmenistan gezisine o zaman ülkenin başında olan Türkmenbaşı’nın çok sevdiği Barış Manço davet edilmişti.
Gazeteciler çağrılırken muvafık-muhalif ayrımı yapılmıyor; Demirel’i kıyasıya eleştiren gazetelerin temsilcileri de davet ediliyordu ki, Demirel’in demokrat ve herkesi kucaklayan yaklaşımının tezahürlerinden birini de o listelerde görmek mümkündü.
Gazetecilerin gezi masrafları ise devlet bütçesinden değil, gidilecek ülkedeki muhatapları ile iş görüşmeleri yapıp bu çerçevede bağlantılar kurmak için geziye katılan işadamlarından talep edilen meblağlardan karşılanıyordu. Bu yüzden de herhangi bir şekilde tartışma konusu olmuyordu.
Gül ve özellikle Erdoğan dönemindeki gezilerde bu kapsayıcı yaklaşım terk edildi. Dış geziler tamamen seçilen “yandaş”ların refakatinde yapılır hale geldi. Masrafların katılan gazetecilerin kurumları tarafından karşılandığı yönündeki beyanların ise çoğu için doğru ve geçerli olduğunu sanmıyoruz.
Erdoğan’ın gezilerindeki kayırmacı ve ayrımcı uygulamalar hiç söz konusu edilmezken, İmamoğlu’nun İtalya gezisinin katılan gazeteciler boyutuyla eleştirilmesi bize bunları hatırlattı ve düşündürdü. Belediye başkanlarının da kalabalık heyetlerle dış gezi yapabilir hale geldiği bir noktada bu eleştirilere meydan vermemenin yolu, Demirel döneminin dış ziyaretlerinde uygulanan modelin örnek alınmasından geçiyor.