Eğer erken bir vefat olmazsa, yaşlılık her fâni için kaçınılmaz bir gerçek.
Üstadın “40’tan sonra kabir tarafına nüzül başlar” sözü, hayatın o merhalesine geçişin başladığı yaşı ifade ediyor. Her ne kadar ömür ortalamasının yükseldiği günümüzde 40’ı devirenler ortayaş grubunda bile sayılmayıp hâlâ “genç” telakki edilse de.
Ki, 40’tan sonra zamanın çok daha hızlı aktığı ve yılların adeta “gözü kapatıp açarcasına” geçtiği, aynı serencamı paylaşan nice insanın tecrübeleriyle sabit bir hakikat.
Önemli olan, gençliği de ortayaş devresini de ihtiyarlığı da iman şuuruyla, hakkını vererek en iyi şekilde değerlendirmek ve can emanetini hüsn-ü hâtime ile vermek...
Risale-i Nur bu yönüyle de son derece önemli bir hayat rehberi ve kılavuz. Gençlik Rehberi’nden İhtiyarlar Risalesi’ne, eserlerin tamamında verdiği mesajlarla insana fâni ömrü bâkileştirmenin yolunu gösteriyor.
Ondan aldığı derslerle gençliğinde iffet ve istikametle yürüyebilen, sebat ve metanetle ihtiyarlıkta da aynı çizgide devam etmeye muvaffak olduğu takdirde, ömür sermayesini veriliş maksadına uygun şekilde değerlendirmenin bahtiyarlığını yaşıyor.
İhtiyarlık, insanın dünya ile bağlarının tedricen zayıflayıp kopmaya başladığı ve eşzamanlı olarak gerek cismen, gerek ruhen ahirete hazırlandığı bir hayat devresi.
Ölümün keşif kolları olarak ârız olan bedenî rahatsızlıklar, ard arda gelen vefatlarla ailede meydana gelen eksilmeler ve çevrenin boşalması, hayat yükü ağırlaştıkça taşımanın zorlaşması ve kalıcı bir “istirahat” arayışının güçlenmesi, bu dönemin öne çıkan karakteristik özelliklerinden bazıları.
İhtiyarlığın ehl-i hizmet için getirdiği farklı imtihanlar da var. Zübeyir Gündüzalp’in “Yaşlandıkça enaniyet kuvvetlenir ve imtihan şiddetlenir” sözü bunları ifade ediyor.
Bu imtihanları yüzünün akıyla verebilmenin yolu yine Risale-i Nur’daki ölçü ve prensiplerle tarif ediliyor. İhlas, tevazu, mahviyet, enaniyetini şahs-ı manevî havuzunda eritebilmek, fikr-i infiradîye saplanmayıp her hal ve şartta meşverete tâbi olmak, gençlerle uhuvvet ve samimiyet dairesinde bir muhatabiyeti başarabilmek, yaş ve tecrübeyi onların önünde bir bariyere dönüştürmeden fıtrî bir kılavuz haline getirebilmek gibi.
İhtiyarlığın çok önemli handikaplarından biri de, gerek fizikî, gerek ruhî saiklerle güç, takat ve enerji azalmasının ve kaybının getirdiği yorgunluk. Buna karşı bir savcının Üstad için söylediği ve Konferans’ta aktarılan “İhtiyarladıkça artan enerjisiyle dinî faaliyete devam etmektedir” sözü, örneğimiz olmalı. “Bu can bu tende durdukça, ebedler tarafına doğru bu manevî bayrak dalgalanacak, bu iman yanacak, sönmeyecek inşaallah” imanı, şuuru, ümidi ve kararlılığıyla...