Bir zamanlar “hidayet öyküleri” ve romanları çok revaçtaydı.
Dine ve maneviyata mesafeli ve uzak bir anlayıştaki insanların, içine düştükleri manevî bunalım ve arayış sonunda huzur ve mutluluğu imanda ve dine dönüşte bulduklarının hikâyesiydi bunlar.
Bilhassa maddî imkânların, servet ve zenginliğin zirvesinde olup da mutlu olamayan insanların maneviyata yönelmesi ve saadeti orada yakalaması, en çok işlenen tema idi.
Bu keskin dönüş ve tercihin vesilesi kimi zaman bir ezan sesi, kimi zaman bir sohbet, kimi zaman etkileyici bir davranış veya söz, kimi zaman beklenmedik ve şok bir vefat, kimi zaman maruz kalınan büyük felâketler, kimi zaman da bir gazete, dergi veya kitapta rastlanan çarpıcı ve etkileyici bir mesajdı.
Sonrasında kişinin bütün hayatı değişiyor, eski alışkanlıklar terk ediliyor, insan ilişkileri ve dostluklar tamamen farklı bir şekil alıyor, ibadetler ve diğer dinî vecibeler hassasiyetle yerine getirilmeye başlanıyor, kılık kıyafet de dinin kurallarına göre tanzim ediliyordu.
Böyle tercihlerin “sosyete” tabir edilen kesimlere mensup tanınmış ve popüler kişiler tarafından yapılması ise gündem oluyordu.
Bu yönelişin, insan fıtratındaki inanma ihtiyacı, maddiyatın ruhu tatmin edemeyişi, hayatın sıkıntı ve dağdağaları karşısında rahatlatıcı bir tesellî ve manevî sığınak arayışı, maneviyattan uzak bir hayat tarzının yönelttiği yanlışlardan kaynaklanan bunalım ve pişmanlık gibi köklü ve derin sebepleri var.
Keza doğru İslamı bizzat yaşayan insanlarla muhatabiyetlerde şahit olunan sıcak alâka, diğergâmlık, samimiyet, menfaat hesaplarından âzade bir ilişki gibi güzel ahlâk tezahürleri de cezb edici faktörler arasında.
Bilhassa dini temsil ve tebliğ konumundaki kişilerin sözleriyle fiillerinin tutarlılığı, anlattıklarını fiilen yaşamaları, manevî değerleri şu veya bu şekilde menfaat aracı olarak kullanmaktan veya o şekilde anlaşılabilecek tavırlardan uzak durma hassasiyetleri de.
Kısaca “ihlâs” diye özetlenen manevî hal.
Zaman içinde özellikle siyasîleşme, maddiyatın öne çıkması, dünyevîleşme rüzgârları ne yazık ki en çok bu manaları tahrip etti.
Neticesi, insanların din ve maneviyattan soğumaya ve uzaklaşmaya başlaması oldu.
Bu durumu yine tersine çevirmemiz şart.