"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

“Allah Nurunu tamamlayacak”

Kâzım GÜLEÇYÜZ
24 Mayıs 2025, Cumartesi
Nur ismi, Kur’ân’da çok zikredilen esmâdan biri. Kur’ân, “kâfirler istemese de,” Allah’ın nurunu tamamlayacağını, altını çizerek vurguluyor.

Ancak, imtihan dünyası olan bu âlemde, bu nuru söndürmek için uğraşanlar da hiç eksik olmadı. Bu istikametteki gayretlerin zaman zaman “başarı”ya ulaşmış gibi göründüğü ve o nurun üzerine perde çekildiği dönemler de oldu.

Ama böyle zamanlarda, yine Cenab-ı Hakkın tavzifiyle gönderilen ve hadis-i şerifin “Peygamber vârisleri” olarak nitelediği müceddidler gelerek, dinin hakikat ve asliyetini izhar, dine karıştırılmak istenen bâtıl fikirleri iptal, dine vaki tecavüzleri red ve imha, İlâhî ahkâmın üstünlüğünü ilân ettiler. Ama bunu, “ruh-u aslî”yi rencide etmeden, yeni izah tarzlarıyla ve zamanın anlayışına uygun yeni ikna usulleriyle gerçekleştirdiler.

Bu müceddidler silsilesinin son halkası olan Bediüzzaman Said Nursî, “Kur’ân’ın sönmez ve söndürülmez bir manevî güneş olduğunu bütün dünyaya göstereceğim ve ispat edeceğim” meydan okuyuşuyla hizmet meydanına atıldı.

“İslâmiyet güneş gibidir, üflemekle sönmez; gündüz gibidir, göz yummakla gece olmaz” diyerek bu seslenişini perçinledi ve Akif’in “Doğrudan doğruya Kur’ân’dan alıp ilhamı, asrın idrakine söyletmeliyiz İslâmı” beytiyle dile getirdiği hasrete cevap veren eserleri, Kur’ân güneşini çağın idrakine yansıtan berrak bir ayna oldu.

Bediüzzaman, müceddidlik vazifesinde selefi olan Mevlâna Halid ile talebelerinin bir asır önce yaptığı hizmeti anlatırken, İslâm âleminin parlak nuruna o zaman çekilmek istenen muvakkat bulut perdesinin ve getirdiği karanlıkların, o hizmetler neticesinde dağıldığını ifade ediyor. Ve bir sonraki asırda aynı misyonun Risale-i Nur talebeleri tarafından üstlenileceğini yazıyor.

Gerçekten de, Risale-i Nur hizmetinin başladığı günden bugüne yaşadığı safahatı, karşı karşıya geldiği zorlu ve çetin şartlar ve maruz kaldığı baskı, tazyik ve engellemelerle birlikte değerlendirip, gelinen noktayı bu tarihî arkaplanla beraber mütalâa ettiğimiz zaman, Bediüzzaman’ın bu öngörüsünün de ne kadar doğru ve isabetli olduğunu çok açık bir şekilde müşahede ederiz.

Türkiye, 1930’lu ve 40’lı yılların koyu istibdat karanlıklarını kimsenin burnu bile kanamadan aşıp demokrasi ve hürriyetlerle tanışabilmişse, bu netice o dönemlerin çok ağır şartları altında Bediüzzaman ve talebeleri tarafından verilen manevî hizmetlerle doğrudan irtibatlı.

Sonraki dönemlerde ülkeyi tekrar o karanlık devirlere döndürme hevesiyle uygulanmak istenen projeler de yine aynı çizgideki manevî hizmetlerle akim kaldı, yine öyle olacak ve karanlıklar yine bu hizmetlerle dağılacak.

Okunma Sayısı: 462
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı