AİHM’in verdiği “hak ihlali” kararına rağmen hâlâ içeride tutulmaya devam edilen Osman Kavala için Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi Ankara’ya 3 Aralık’a kadar süre vermiş ve Kavala’nın o tarihte de bırakılmaması halinde yaptırım kararlarının geleceği ikazında bulunmuştu.
Buna rağmen epeyce bir süre istifini bozmaz bir tavır takınmış görünen Ankara, belirtilen tarih yaklaşınca birden hareketlendi.
HSK, İstanbul Adalet Komisyonuna yazı yazarak Kavala davasında şimdiye kadarki süreçte verilmiş kararlarda imzası bulunanların isimlerini talep etti.
Sanki bilmiyormuş gibi! Hele derin müdahale, manipülasyon ve yönlendirmelerle yürüyen ve iktidarın bunlara alet olduğu böyle kritik bir davada olup bitenlerin HSK’nın bilgi ve onayı dışında cereyan etmesi mümkün mü?
O HSK ki, yakın markaja aldığı davalarda “aykırı” bir karar çıkması halinde o kararı alan heyeti jet hızıyla dağıtmasıyla biliniyor.
Gidişat, daha önce Deniz Yücel ve Rahip Brunson davalarında yaşananların, onlara kıyasla çok geç de olsa Kavala için de tekrarlanacağının işaretlerini veriyor.
Bu işin sonunun nasıl bir neticeye bağlanacağını göreceğiz.
Benzer durum Selahattin Demirtaş ve Enis Berberoğlu gibi isimler için de söz konusu.
Bu davaların bir linç mantığıyla bu noktaya getirilmesinde kullanılan iktidar medyasında, “Bu hassas yargılamalar ekonomi ve hukuk güvenliği sahasında yeni bir dönem başladığının kabulü için birer kritere dönüştürüldü, beklentiler doğru yönetilmeli” gibisinden yorumlar çıkmaya başlaması hayli manidar.
Hukuk devletini güçlendirecek yeni adımlar atmaktan dem vurmaya başlayan Cumhurbaşkanının, ekonominin hukukla ilgisini yeni keşfetmişçesine (!!!) o yönde mesajlar vermeye devam ettiği ve Adalet Bakanının da bu manada evvelce defaatle söylediği sözleri yine tekrarladığı bir ortamda görünen o ki, sembolleşen bazı davalar üzerinden “imaj düzeltme” operasyonları yapılacak.
Ama 15-20 Temmuz OHAL süreciyle tek adam rejiminin yargıda meydana getirdiği vahim tahribat ve yol açtığı çok ağır mağduriyetler devam ediyorken, bu operasyonların zevahiri kurtarmaya yönelik rötuş ve makyajlar olmaktan öte bir anlamı olmaz. Samimiyetsiz imaj çalışmaları, hukuksuzlukların dibe vurdurduğu imajı kurtaramaz.
Tek çözüm, hukukun önünü tıkamaktan artık vazgeçilmesi.