15 Temmuz gecesinde, “demokrasiyi savunmak” için sokaklara ve meydanlara çağrılan insanların mermilere hedef olup can verdiği saatlerde kameraların karşısına geçilerek söylenen o sözü unutmak mümkün mü:
“Bu çıkış, Allah’ın bize büyük bir lütfudur.”
Bu sözle neyin kast edildiği, o gece başlatılan sürecin devamında yapılanlarla ortaya çıktı ve her geçen gün çok daha iyi görüldü.
Meş’um kalkışma, iktidarlarını pekiştirme fırsatı olarak kullanıldı. Ve bu yönüyle kendileri açısından “Allah’ın lütfu” olarak görüldü.
Ama millet ve ülke için de öyle miydi?
Eğer bu “lütuf” adalet, hukuk ve demokrasiyi güçlendirip tahkim etmek için değerlendirilmiş olsaydı sualin cevabı “evet” olurdu.
Ama ne yazık ki o kritik kavşakta yapılan tercih ve sonrasındaki gelişmeler tam tersi bir istikamette şekillendi. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin askıya alındığı ilan edilerek başlatılan 20 Temmuz OHAL sürecinde ülke hukuk ve demokrasiden uzaklaştırıldı.
Ve tek adam rejimine sürüklendi.
Devletin bütün kurumları, evvelce benzeri görülmemiş boyutta dehşetli bir istihbarat vesayeti tarafından kuşatılıp teslim alındı.
15 Temmuz gecesi bombalanan Meclis, tek adam rejiminde tümüyle işlevsizleştirildi
Bağımsızlık ve tarafsızlığı berhava edilen yargı kontrol altına alındı ve siyasallaştırıldı.
Medya rejimin propagandisti yapıldı.
Üniversiteler ilim yuvası olmaktan çıkarılıp “beşik ulemasının mekânı” haline getirildi.
STK’lar sivil toplumdan koparılarak, iktidarın ve tek adam rejiminin aparatları yapıldı.
Toplum istihbarat vesayetinin ürünü olan algı operasyonlarıyla muhakeme ve idrak felciyle vicdan körelmesine maruz bırakıldı.
28 Şubat’ta yapılmak istenip de yapılamayan kıyım ve tasfiyeler, çok daha kapsamlı bir şekilde OHAL KHK’larıyla gerçekleştirildi.
Üstelik masumiyet karinesi, suç ve cezanın şahsîliği ve geriye yürümezliği, âdil yargılanma ve savunma hakkı gibi, hukukun en temel ölçü ve kriterleri yok sayılıp çiğnenerek.
Demokratik hukuk devletinin “olmazsa olmaz”ları olan kuvvetler ayrılığı ilkesi, denge ve denetim mekanizmaları tahrip edilerek.
“Demokrasi aşkı” gibi sunulan iktidar hırsının “lütuf” dediği kalkışmanın gerçekte nasıl bir tuzak olduğu böylece görülmüş oldu...