Yaşananların da tasdik ve teyid ettiği gerçek şu ki, Filistin, Suriye, Irak ve Yemen başta olmak üzere Ortadoğu ve Kuzey Afrika coğrafyasının tamamında yaşanan kronik sorunların çözüm anahtarı Türkiye’de.
Bu iddiamızın tarihteki dayanağı, vârisi olduğumuz Osmanlının bu bölgelerin önemli bir kısmını asırlarca adaletle yönetmiş olması.
Güncel dayanağı ise, böyle bir verasetin temsilcisi olan Türkiye’nin gerek Müslüman kimliği, gerekse kıtalar ve kültür arası köprülük vasfıyla öne çıkıyor olması.
Tarihle güncel arasındaki bağlantıyı kuran en önemli tesbitlerden biri, Bediüzzaman’ın Osmanlı için dile getirmiş olduğu “Onun hürriyeti bütün Asya kıtasının ve İslam âleminin bahtını açacak” hakikati.
Bu tesbiti “Demokrasiyi başarmış bir Türkiye bütün bölge sorunlarının çözümüne aktif katkıda bulunma potansiyeline sahiptir” şeklinde günümüze uyarlayabiliriz.
Bu yüzden, Türkiye’nin gerçek anlamda demokratik bir hukuk devleti olması, kendisi için olduğu kadar bölge için de çok önemli.
Evrensel standartlarda bir demokrasinin sacayağını oluşturan üç temelden biri adalet, biri işlerin meşveret ve ortak akılla yürütülmesi, biri de kanun hakimiyeti.
Bediüzzaman’ın bilâhare demokrasi olarak gelişen meşrutiyeti tarif ederken altını çizerek vurguladığı üç temel prensip de bunlar.
Kuvvetler ayrılığı, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı, Meclis hakimiyeti, hür siyaset, fikir hürriyeti, kanun ve kuralların herkes için geçerli olması, şeffaflık, kamuoyu denetimi...
Bunlar, o temel kavramların içini dolduran alt başlıklardan yalnızca bir bölümü.
Eğer Türkiye, adayı olduğu AB’nin asırlara yayılan tecrübelerle geliştirdiği bu eksendeki kriterler çerçevesinde rejimini ve sistemini dizayn edebilmiş olsaydı, bütün bölgenin örnek alacağı bir model olabilirdi.
Ve öncelikle kendi iç sorunlarını hukuk kuralları içinde, demokrasi ve hür tartışma zemininde ortak akılla müzakere edip kamuoyunun mutabık kaldığı formüllerle makul, sağlam ve kalıcı çözümlere bağlardı.
Beraberinde bölgesel sorunların çözümüne de aynı yaklaşım ve sistematikle çok olumlu ve yapıcı katkılarda bulunabilirdi.
Bu bakımdan, Türkiye’nin çok uzaklaştığı demokrasi ve hukuk kriterlerine bir an önce dönmesi, bölge için de hayatî öneme sahip.