Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin “Zulme rıza zulümdür, taraftar olsa zalim olur” sözü, sadece bir cümle değil, bir duruşun, bir iman şuurunun özetidir. Bu vecize; hakkın yanında, haksızlığın karşısında olmayı bir tercih değil, bir vazife olarak gösterir. Çünkü zulüm, sadece yapanın suçu değil, ona sessiz kalanların da mesul olduğu büyük bir vebaldir.
Zulüm deyince akla sadece işkence, kan ve gözyaşı gelmemeli. Hakkın çiğnenmesi, adaletin ayaklar altına alınması, bir masumun haksız yere incitilmesi de zulümdür. Bediüzzaman, zalimin kimliğine, makamına ya da taraftar topluluğuna bakmaz. Ona göre zalim, zalimdir. Ve ona rıza göstermek, aynı suça ortak olmak gibidir.
Bazen zulüm çok açık ve kaba bir şekilde karşımıza çıkar, bazen ise çok ince ve sinsi bir şekilde kendini gizler. Medya aracılığıyla yapılan algılarla, yalan yanlış haberlerle insanların karalanması da bir tür zulümdür. Sırf birilerini seviyoruz ya da bize yakın hissediyoruz diye onların zulümlerini görmezden gelmek; “taraftar olsa zalim olur” hükmünün içine düşmektir. Bu noktada “bizden olsun, ne yaparsa yapsın” anlayışı bir mümine yakışmaz. Çünkü hak, şahıslara göre şekil almaz; şahıslar hakka uymak zorundadır.
Bediüzzaman Hazretleri, hürriyetin de adaletin de temel taşı olduğunu söyler. Ona göre gerçek hürriyet, başkasının hakkına girmemektir. Eğer bir insan ya da bir topluluk, kendi fikrini zorla dayatıyor, farklı düşünenleri susturuyorsa; orada zulüm vardır. İşte bu noktada sessiz kalmak, “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” demek, zulme ortak olmaktır.
Risale-i Nur talebeleri olarak, zalim kim olursa olsun karşısında, mazlum kim olursa olsun yanında olmayı şiar edinmemiz gerek. Bu, siyasetten öte bir iman meselesidir. Çünkü zulmü alkışlamak, insanı Allah katında da halk katında da düşürür. Zulme rıza, en başta vicdanın sükûtudur. Kalbin, hakkı görmesine engel olan bir perdedir.
Üstadımız bir yerde şöyle der: “Zalimler için yaşasın Cehennem!” Bu haykırış, bir beddua değil, bir adalet çağrısıdır. Zalimden yana olan değil, mazlumun safında yer alanlar bu çağrının anlamını bilir. Ve şunu iyi biliriz ki; zalimlerin saltanatı geçicidir. Ebedî adalet ise mutlaka tecellî eder.
Günümüzde gençler olarak, bu sözleri sosyal medyada paylaşmakla kalmamalı, yaşantımıza da geçirmeliyiz. Haksızlık karşısında susmamak, adaleti savunmak, masumu korumak bir imanî sorumluluktur. Unutmayalım ki, sessizlik bazen en yüksek haykırış olabilir ancak gerektiği yerde gerektiği ölçüde. Yeter ki niyetimiz Allah rızası, gayemiz hak olsun.
Velhasıl; zulme rıza göstermek, sadece mazluma değil, kendimize de yapılan bir haksızlıktır. Çünkü zulme göz yuman toplumlar da bir gün zulmün hedefi olurlar. Bediüzzaman’ın bu vecizesi bize, her zaman hakkın yanında dimdik durmamız gerektiğini hatırlatıyor. Hangi çağda, hangi ortamda olursak olalım, zulme karşı dik durmak ama dikleşmemek, bizim imanımızın bir gereğidir.