ABDURRAHMAN ÖNBAŞ - S. ALP ÖZCAN
Sessiz hizmetin yankısı
Üstad burada büyük kalabalıklarla buluşmadı, kürsülerde konuşmalar yapmadı, nutuklar atmadı. Onun hizmeti sessizdi, ama tesiri gür. Herkes onun sözsüz hâlinden bile ders alırdı. Konuşmadan anlatıyor, görünmeden sevdiriyor, yazmadan okutuyordu adeta.
Isparta’daki hayatı; az söz, çok tefekkür, çok hizmet üzerine kurulu oldu. Gelen mektuplar, yazılan risaleler, ziyaretine gelen talebelerini adeta kendisinden sonraki hizmete nasıl yön vereceklerini gösteriyordu. Her biri, o büyük manevî zincirin bir halkasıydı. Üstad burada, geçmişin acılarını geride bırakmamıştı ama onlardan şikâyet etmeyi çoktan bırakmıştı. Her günü yeni bir hizmet hamlesi, her gece yeni bir sabır ve teslimiyet duasıydı. Isparta’nın sokaklarında onu gören çocuklar, önce mahcup olurdu. Çünkü onda tarifsiz bir ciddiyet, ama bir o kadar da şefkat vardı. Yürüyüşü ağır, bakışı derin, susuşu öğreticiydi. Bu şehir, onun sessizliğinde en yüksek dersi alıyordu.
Vefanın İliğine Kadar İşlediği Bir Şehir
Üstad için Isparta yalnızca bir barınak değil, adanmışların şehriydi. Buradaki talebeleri ona yalnızca hizmet etmek için değil, onu anlamak ve yaşatmak için koşturuyordu. Kimisi posta işlerini görür, kimisi gelen ziyaretçileri yönlendirir, kimisi yazılan risaleleri çoğaltırdı. Herkesin bir vazifesi, bir edebi, bir duygusu vardı.
Isparta’nın evlerinde, akşamları soba çıtırtılarının yanında Risale-i Nur okunurdu. Gençler Üstad’a hizmeti bir şeref bilir, kadınlar onun için dua eder, yaşlılar onun sabrını konuşurdu. Herkes bilir ve inanırdı ki; bu zat, bu çağın sıradan bir şahsiyeti değil, zamanın derin yarasını saran büyük bir gönül kahramanıydı.
Son Yolculuğun Sessiz Hazırlığı
Yıllar ilerledikçe Üstad’ın bedeni zayıflasa da ruhu daha da güçlendi. Isparta’daki günlerinde sağlığı giderek bozulmuş, yürümekte ve konuşmakta güçlük çekmeye başlamıştı. Fakat bu hâl onu durdurmadı. Ziyaretçilerine kısa da olsa tebessüm eder, talebelerine güç verirdi. Artık dünya ile olan bağını sessizce azaltıyor, içten içe bir yolculuğa hazırlanıyordu.
ISPARTA: RUHLARIN DİRİLDİĞİ MEKAN
Üstad’ın Isparta’daki yılları, onun hayatındaki en duru dönemlerden biridir. Artık mahkemeler bitmiş, zindanlar geride kalmış, adeta her şey susmuş; sadece kalpler konuşmaya başlamıştı. Ve bu kalp dili, Isparta’nın en derin damarlarına işlemişti.
Isparta, bir davanın şehri olmuştu. Üstad burada, bir milletin iman uyanışına öncülük etmiş; bütün bedelini sabırla ödemiş; en sonunda da manevî olarak burada kök salmıştı. Onun varlığı, hâlâ bu şehirde hissedilmektedir. Isparta’nın sabah ezanlarında, çocuklarının gülüşlerinde, risale okunan evlerin sessizliğinde onun izleri vardır.
Bu şehir, onunla bir davayı omuzladı, onunla susmayı, onunla konuşmayı, onunla beklemeyi öğrendi. Ve sonunda, onunla birlikte ebedî hizmet yoluna şahitlik etti.
Hakk’a Açılan Kapı!
Bediüzzaman Said Nursî’nin Isparta hayatı, sadece bir dinlenme değil; en sessiz ama en tesirli hizmet dönemiydi. Bu dönem, onun iç dünyasındaki sükûnetin ve dış dünyadaki azmin birleştiği yer oldu. Hastalıklara, yalnızlığa ve yaşlılığa rağmen hiç durmadı. Çünkü onun nazarında iman hizmeti, ömürlük değil; edebi bir görevdi.
Ve işte bu yüzden, Isparta onun için sadece yaşadığı bir şehir değil; hakikatin kalbinde attığı son adımlardan biriydi. Onun sessizliği, gür bir sedaya dönüştü. Onun duruşu, zamana meydan okuyan bir şahsiyet oldu.
Bugün, Isparta sokaklarında yürüyen her Nur talebesi, onun ayak izlerini takip eder. O izler, yalnızca toprakta değil; kalplerde, gönüllerde ve dualarda yaşamaya devam eder.
—SON—