İnsanın iki yönü vardır: Maddî yönü, yani nefsi ve cesedi. İkincisi, manevî ve ruhanî yönü.
Bilginler insanın manevî yönünü nazara vererek, “İnsan, kendisine organların hizmet ettiği akıldan ibarettir” demişlerdir. Dolayısıyla aklın ıslâhı insanın ıslâhı demektir.
Aklın ıslâhı ve doğru yolda olmasına istikamet denir.
Sahabelerden Ebu Amra es-Sakafi (ra) Peygamberimize (asm) sorar:
“Bana öyle bir şey söyleyin ki hiçbir şeye ihtiyacım kalmasın.”
Peygamberimiz (asm) cevap verir:
“Allah’a inandım de, sonra dosdoğru ol!” (Müslim, İman, 62.)
***
Doğruluk ve istikamet, İslâmın temeli, peygamberlik sıfatlarının birincisi, insanlığın gereği ve Allah’ın kesin emridir.
Yüce Allah Kur’ân-ı Kerim’de, “Ey Peygamber! Emr olunduğun gibi dosdoğru ol! Tövbe edip seninle beraber olanlara da söyle dosdoğru olsunlar. Aşırılığa da kaçmayın ki sizi doğruluktan ayırmasın. Şüphesiz Allah yaptıklarınızı hakkıyla görür. Zulmedenlere de hafif bir şekilde de olsa meyledip taraftar olmayın ki sizi istikametten saptırmasınlar. O zaman cehennemin dehşetli azabı size dokunur. Allah’tan da hiçbir yardım göremezsiniz” (Hud Sûresi, 11:112-113.) buyurarak doğruluk ve istikametin insan için ne derece önemli olduğunu bildirmiştir.
Doğruluk, doğru inancın, doğru düşüncenin ve doğru davranışın temelidir. Yüce yaratıcı insanı doğruluk temeli üzerine yaratmıştır. Temel fıtrat budur. Doğruluktan sapma fıtrata da zıttır. Dolayısıyla dinin temeli doğruluk üzerine kurulmuştur.
Bunun için Bediüzzaman, “İslâmiyet’in esası sıdktır, imanın hassası sıdktır, ahlâk-ı âliyenin hayatı sıdktır, terakkiyatın mihveri sıdktır” (İşaratü’l-İ’caz, 1994, s. 93.) demektedir.
İnsanın hem maddî hem de manevî terakkisi doğruluğa bağlıdır.
***
Doğruluğun temeli doğru inançtır. İnançtaki yanlışlık düşüncedeki yanlışlığa, o da davranıştaki yanlışlığa götürür. Bunun için doğru inancın önemi üzerinde durmalıyız.
Doğru inancın başı Allah’ın birliğini kabul etmektir. İnsanı en güzel şekilde yaratan yüce Allah, onun kalbine doğru düşünce gücünü yerleştirmiştir. Doğru bilgilerle aklını yönlendirirse doğru inanca ulaşır. Yanlış bilgilendirilirler ise hatalı inançlara ulaşırlar. Yanlış öğretiler aklı teslim alırsa hurafeler ve sapık düşünceler onu kuşatır. Yanlış davranış ve kötü ahlâka sebep olur.
Bediüzzaman’ın, “Ben bütün mesaimi iman üzere teksif etmiş bulunuyorum” demesinin hikmeti ve önemini bu açıdan anlamak gerekir.
Sosyal hayattaki ahlâkî buhranların ve siyasî hayattaki zulüm ve haksızlıklarının altında yanlış inanç ve doğru düşünceden uzaklaşma yatmaktadır.
***
Sonuç: Doğruluk, doğru inancın, doğru düşüncenin ve doğru davranışın temelidir. Yeni Asya Gazetesi’nin “İstikamet” üzere gitmesinin sebebi “Doğruluğu” esas almış olmasıdır.