Rivayet o ki, Roma İmparatoru Ogüst bir vasiyet yazar ve “Her Romalıya 300 altın miras bırakıyorum, ölümümden sonra halefim Tiber bu parayı dağıtsın” der.
İmparator Ogüst ölür. Tahta çıkan Tiber kulağının üstüne yatar ve bu parayı halka dağıtmaz. İtiraz gelmesin diye de bu paranın bir kısmını saray memurlarına rüşvet olarak vermeyi ihmal etmez.
Aylar sonra Tiber’in de katıldığı bir cenaze merasiminde bir vatandaş tabutun yanına sokulur ve bir şeyler fısıldar. Bu tuhaf davranış herkes gibi Tiber’in de dikkatini çeker.
Ölünün kulağına fısıldamış olan vatandaşa: “Ölüye ne söyledin?” diye sorar. Cevap ilginç: “Ogüst’ün miras bıraktığı parayı Tiber’in millete dağıtmadığını Ogüst’e anlatmasını rica ettim!”
Bu işgüzarın davranışını duyan ve oldukça öfkelenen İmparator Tiber adamı huzuruna çağırtır ve ona 300 altın verir. Sonra da yanındakilere şu emri verir: “Bu adamı idam edin, böylece parasını aldığını bizzat kendisi gidip Ogüst’e haber verebilsin!”
Bugünkü köşe yazımız, “Korkma biz halkçıyız” diyenler hakkında olacak.
Yoğun gündem arasında üzerinde çok konuşulmayan konulardan birisi de iktidara yakın bazı gazetecilerin sosyal medya paylaşımları idi. Bu paylaşımlar tek adam rejiminin el yükselteceğinin bir habercisi gibi. Rasim Ozan Kütahyalı sosyal medya hesabından şunları yazdı:
“Ordunun, polisin, jandarmanın, hakimlerin, savcıların yüzde 75’i son 10 sene içinde göreve başladı. Hepsi sıfır kilometre. Bu bambaşka bir rejim, yepyeni bir devlet artık. 2016’da ikinci Cumhuriyet ilan edildi ama kimse farkında değil.”
Benzer bir paylaşım da Cem Küçük’ten geldi:
“15 Temmuz sonrası Türkiye yeni bir sisteme geçti. Ordu, polis, yargı ve kurumlar yeniden yapılandırıldı. Bugünkü güvenlik bürokrasisinin yüzde 70’i 15 Temmuz sonrası atandı. Hâlâ seçim kazanacaklarını sanıyorlar…”
Bediüzzaman Hazretleri, “Bu vatanda şimdilik dört parti var” diye başlayan mektubunda dört siyasî ekolden bahseder. Geçmişten günümüze AKP için “İttihad-ı İslâm ekolünden”, “Milletçileri takip ediyor” ve hatta “Demokrat Parti ekolünü temsil ediyor” diyenleri sıkça okumuştuk. Bediüzzaman’ın Halk Partisi için söylediği; “Bu benlik zamanında, memuriyet hakikatte bir hizmetkârlık olduğu hâlde, bir hâkimiyet, bir ağalık, bir nemrutçulukla nefse gayet zevkli bir hâkimiyet mertebesini bir kısım memurlara rüşvet olarak verdiği için, bütün o acip cinayetlerle ve kendinden olmayan ceridelerin neşriyatıyla beraber bana yapılan muamelelerinden hissettim ki, bir cihette manen Demokratlara galip geliyorlar” sözleri ile “15 Temmuz’dan sonra ordu, polis, yargı ve kurumlar yeniden yapılandırıldı” sözlerini arka arkaya okuduğumuzda AKP’nin Halk Partisi ekolüne kaydığını söylemek zor değil.
Hâl böyle olunca “nefse gayet zevkli bir hâkimiyet mertebesi”ni rüşvet olarak alıp kabul eden makam sahiplerinin hukuka aykırı keyfî davranışlarını garipsememek gerek.
Son günlerde muhaliflerin sloganı hâline gelen “Korkma biz halkız” sözünü duymuşsunuzdur. Öyle görünüyor ki AKP de “Korkma biz halkçıyız” demeye başladı.
Bunun bir adım ötesi ise İmparator Tiber gibi “tez vurun kellesini” deme yetkisi. Bunu da -hazırlık için- başka gazeteciler dillendiriyor.
TRT Muhabiri Murat Söylemez, Hakan Fidan’ın Özgür Özel’e “haddini bil” dediği sosyal medya paylaşımının altına şunları yazdı:
“Hakan başkan, Rusya’da Putin’e muhalif kim varsa kazara veya eceliyle öte tarafı boyladı. Putin hepsine baş sağlığı da diledi. Reise diktatör diyenler ülkemizde cirit atıyor. Bilmem anlatabildim mi?”
Öyle görünüyor ki birileri tek adam rejimi “el yükseltsin” istiyor.
Tarih tekerrür mü edecek?