“Bir yöne açılmak, açık olmak” anlamında “şer’ ” kökünden türeyen “şeriat” insanların ve canlıların su içtiği akıp giden ve “sonu kesilmeyen su yolu, su kaynağına götüren ark, yol” anlamına gelmektedir.
Zamanla “açık ve net kanun ve kurallar, yerleşik âdetler” anlamında kullanılmaya başlamıştır. Kur’ân-ı Kerîm’de “ferdî ve topluma ait İlâhî kaynaklı temel kurallar” (Maide, 5:48; Şura, 42:21; Casiye, 45:18; Ragıb el-Isfahânî, Müfredat, “şra’” md.) manasında geçmektedir.
Hadis-i Şeriflerde şeriat İslâm’ın itikadî ve amelî hükümlerini bazan tek tek, bazan da bir bütün halinde ifade edecek biçimde kullanılmaktadır. (Ebû Dâvûd, Fiten, 6) “Şeraa” fiili “Allah’ın hüküm koyması” anlamında Abdullah b. Mes‘ûd’un (ra) bir sözünde yer almaktadır; (Müslim, Mesâcid, 257.) ancak temel hadis kaynaklarındaki hadislerde ve Sahâbe sözlerinde “şer’î” ifadesi bulunmamaktadır.
Daha sonra tedvin edilen fıkıh kitaplarında “şeriat” Allah’ın emir ve yasakları ve dinin ahkamı manasında kullanılmaya başlanmış ve “Şârî’ ” kelimesi ile dinî hükümleri koyan Allah Teâlâ ve Peygamberimiz (asm) kast edilmiştir. İbrâhim b. Mûsâ eş-Şâtıbî, müçtehid ve fakih imamların içtihadlarını da şeriatı birer hükmü olduğu için müftünün de kendi ictihadına göre mükelleflerin fiilleri hakkında hüküm vermesi dolayısıyla bir bakıma şârî’ sayıldığını ifade etmektedir. Ona göre müftünün şeriat olarak bildirdiği hususlar ya nass şeklinde bir nakildir ya da nasslardan istinbat edilmiştir. Bu sebeple müçtehidlerin fetvaları mukallitler için şer’î deliller konumundadır. (Muvâfakât, 4:244-246, 292-293.)
İslâm kanun hâkimiyetini getirmiş ve Allah’ın emir ve yasaklarını ihtiva eden Kur’ân-ı Kerîm “Anayasa” Peygamberimizin (asm) Allah’ın emirlerini ve yasaklarının uygulamasını gösteren sünneti “Yasalar” hükmünde, müçtehitlerin Kitap ve Sünnetten istinbat ettikleri hükümler de “Yönetmelik” hükmünde dinin yaşanmasını kolaylaştırmıştır. Bütün bunlar hiyerarşik olarak “Kanun Hâkimiyeti”ni sağlamıştır. Mü’minler ibadet ve muamelatta bu kurallara uyarak hürriyet içinde sosyal ve siyasî hayatta yaşarlar. Böylece “şeriat” kanun hâkimiyeti anlamında Allah tarafından insanlar için din olarak ortaya konan hükümlerin bütünü anlamını ifade etmektedir.
Kavram çerçevesinde ise “şeriat, din ve millet” aynı hükümler bütününü ifade etmektedir. Zira millet de bir dine inanan insanlar topluluğu” anlamına gelmektedir. Bunun için “Din dil bir ise millet birdir. Din bir ise yine millet birdir” (Emirdağ Lâhikası, s. 422.) denilmiştir. Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri “Milliyetimiz bir vücuttur; ruhu İslâmiyet, aklı Kur’ân ve imandır” (Münazarat, s. 99.) ifadesi ile “İslam milletinin” bir vücut gibi olduğunu, ruhunu ise dinin, yani şeriatın temsil ettiğini, aklının da Kur’ân ve iman olduğunu çok veciz bir şekilde ifade etmiştir.