Mevcut iktidarın en önemli başarılarından! biri, Türkiye’yi “yasaklar ülkesi” haline getirmiş olmasıdır: Gönlünce konuşmak yasak, yazmak yasak, eleştirmek yasak…
Kezâ, beğenmedikleri sokak röportajlarına müdahale ediliyor. İnternet üzerinden yayınlanan düşüncelere cezaî müeyyide getiriliyor. Siyasî parti liderleri ve temsilcilerinin sesleri, hapishanelerin soğuk duvarlarıyla kesiliyor. Bizim gibi farklı görüşteki gazetelerin resmî ilân hakları keyfî bir şekilde engelleniyor. Sürekli basın kartımız yıllardır yenilenmiyor. Vesâire…
Say say bitmez. Senelerdir türlü engeller, yasaklar, cezalar, müdahaleler ve keyfî muamelelerle karşı karşıya bulunuyoruz.
Yasak dediysek, bütün bu saydıklarımızın tamamı “kökten yasak” değil tabiî. Lâkin, gidişat o yönde. Yani, bu gidişata göre, siyasî iktidar, hayatımızın her safhasına yasak getirecek demektir. Nitekim, bugünkü hürriyet ve demokrasi karnesi 2000’li yılların başındaki Türkiye’ye nisbeten daha geride. 1990’lı yıllara göre ise, haydi haydi gerilerdeyiz.
Dolayısıyla, bu gidişata göre, gelecek günlerin Türkiyesinde hak, hukuk, hürriyet ve demokrasi noktasında hava daha da kararacak ve ülke açıkça bir yasaklar ülkesine dönecek demektir. Halihazırdaki hapishanelerin durumu da bu acı gerçeği teyid ediyor. Hapishanelerde, kapasitenin tahminen yüz bininin üzerinde bir fazlalık görünüyor. Üstelik, birçok yerde yeni yeni onca hapishane inşa edilmiş olmasına rağmen…
*
Bazı maddeleri değişmiş olmasına rağmen, mevcut Anayasa yine de “Darbe Anayasası” ruhunu taşıyor. Birkaç kez yapılan değiştirme teşebbüsü de, yeni bir Anayasa çabası da hep akim kaldı. Siyasî partiler, kendi aralarında bir türlü anlaşma-uzlaşma sağlayamadı.
Bu başarısızlığın, tabiî çeşitli sebepleri var. Öncelikli sebep, resmî ideoloji olan Kemalizmin tabulaşmış hale gelmiş olması. Ona hiç dokunulamıyor, Anayasadan tasfiye edilemiyor. Ki, dünya ülkelerinde bunun ikinci bir örneği yok.
Temel insan hak ve hürriyetlerine dayalı yeni bir Anayasada anlaşma-uzlaşma sağlanamamasının önemli bir diğer sebebi, iktidar erkini ellerinde bulunduran “Cumhur İttifakı”nın yasakçı bir zihniyete sahip olmasıdır. Onlar, mevcut yasaklarla yetinmiyorlar. Hukuka göre değil, kendi keyiflerine göre bir Anayasa istiyorlar. Ayrıca, şimdiye kadar yaptıkları keyfiliklerin de yanlarına kâr kalması ve onlardan hesap sorulmaması için “kanunî tedbir”le geleceklerini koruma altına alma hesabını güdüyorlar.
İşte, yeni bir Anayasa üzerindeki çalışmaların tıkanma noktasına gelmesinin öncelikli bir sebebi de budur.
*
Gelişmiş medenî dünya ülkelerinde, yapılan bütün çalışmalar “insan” unsuru merkeze alınarak tasarlanıyor. Eğitimden sağlığa, hukuktan ekonomiye, beslenmeden teknolojiye kadar akla gelebilecek bütün sahalarda insanın huzuru, refahı ve güven içinde yaşaması esas alınıyor.
Evet, hürriyet ve demokrasi sistemini sağlam bazlara oturtmuş veya oturmaya çalışan hemen bütün ülkelerde, insan ve hatta sair canlıların hayatını kolaylaştıracak tedbirlerin alınması öncelikli ve en önemli işler arasında yer alır.
Bizde ise, ne yazık ki yüz yılı aşkın bir süredir sürekli yasak, ceza ve dayatmalar ön plana çıkıyor. 1876’daki Kanun-u Esasî’den sonraki Anayasaların hemen tamamı maalesef tabularla dolu birer “Anayasak” mahiyetini taşıyor. Mevcut iktidar, mevcut yasaklarla da iktifa etmiyor olmalı ki, bir türlü demokratik ve hürriyetçi yeni bir Anayasa vücuda getirilemiyor.
Biz yine de ihtiyatlı bir iyimserlik içinde temenni edelim ki, yakın gelecekte "insan" unsuru, yani insanın huzur ve refahını esas alan yeni bir Anayasa metni hazırlansın ve tam bir kararlılıkla tatbik sahasına konulsun.