Osmanlı ve İslâm tarihi itibariyle “helâket ve felâket” devrinin başlangıcı, 1877-78’de Rusya ile yaşanan “93 Harbi”dir.
GÜNÜN TARİHİ 30 Temmuz 1898
Osmanlı ve İslâm tarihi itibariyle “helâket ve felâket” devrinin başlangıcı, 1877-78’de Rusya ile yaşanan “93 Harbi”dir.
Gerek toprak, gerek servet, gerek askerî personel ve gerekse sivil insan kaybı itibariyle hâsıl olan o büyük felâket ve hasâretin yekûn tutan bilânçosuna bakılarak, bu savaş hakkında “Küçük Kıyâmet” tâbiri kullanılmış.
İşte, bu ölüm-kalım mücadelesinde Osmanlı’dan yana kesin tavır koyan büyük diplomat Almanya Devlet Başkanı Otto von Bismarck, 30 Temmuz 1898’de vefat etti. Yani, bugün Prens Bismark’ın ölüm yıl dönümü.
Bu vesile ile, biz de biraz ondan ve onun Müslümanlara hizmetinden söz edelim.
Kurân ve Peygamber âşığı
Asıl ismi “Otto Eduard Leopold” olan Prens Bismark, aristokrat bir ailenin çocuğu olarak 1 Nisan 1815’te Prusya’da doğdu.
Berlin’deki lise eğitiminden sonra üniversiteye giderek Hukuk Fakültesi’nde okudu.
Bir müddet memuriyet yaptı. Ardından sivil hayata dönüş yaptı. 1847’de siyasete adım attı ve Prusya Parlamentosu’na seçildi.
Bu tarihe kadar bölük-pörçük eyalet ve küçük prenslikler halinde darmadağın bir görünüm arz eden Almanya’yı birleştirip bütünleştirmeyi tasarlayan Bismark, bu hedefe doğru kararlı adımlar attı ve nihayet başarıya da ulaştı. 1870’te Fransa ile Prusya karşı karşıya geldi. Fransa İmparatoru meşhur Napolyo’nun savaşta mağlûp ve esir düşmesi üzerine, Alman prenslikleri de Prusya safında birleşmeye başladı.
Bir yıl sonra Alman İmparatoru olan Kayzer Wilhelm, Mart 1871’de Prens Bismark’ı Federal Almanya’nın ilk Şansölyesi (Başbakan) olarak kabul ve ilân etti.

* * *
İlk Şansölye Bismark, Avrupa genelinde barışı sağlamaya çalıştı. Bu meyandaki başarısı, kendi ülkesine daha çok yaradı. Gerek askerî ve gerekse iktisadî açıdan, Almanya, yeni Avrupa’nın yıldızı olma yolunda ciddî mesafeler kaydetti: Dış politikada ideolojiyi bir kenara atan Bismark, daha çok güçler dengesine odaklandı. İç politikada da “sosyal güvenlik” meselesini ciddî şekilde rayına oturtmaya gayret etti.
Tam da bu dönemde vukua gelen ve Osmanlı’nın mağlûbiyeti ile neticelenen “93 Harbi”nden sonraki diplomatik gelişmelere müdahil olan Bismark, nihaî barış görüşmeleri noktasında inisiyatif kullandı ve iki devlet arasında yapılacak antlaşmanın Berlin’de gerçekleşmesini sağladı.
İşte, 93 Harbi ile büsbütün çökertilip bitirilmek istenen Osmanlı, esasen Temmuz 1878’de Bismark’ın başkanlığında yapılan, Osmanlı, Almanya, Avusturya, Macaristan, Fransa ve Rusya’nın katılımı ile gerçekleşen Berlin Antlaşması neticesinde, Osmanlı, yeniden rahat nefes almaya ve günden güne kendini toparlamaya başladı.
Keza, o tarihte temeli atılan Osmanlı-Alman dostluğu, ciddî bir kesintiye uğramadan sonuna kadar devam etti. Hatta, taraflar arasındaki aynı yakınlaşmanın, bir cihetiyle günümüzde de aynen devam ettiği söylenebilir. Aksi halde, üç milyonu aşan Müslüman Türk nüfusunun Almanya’da huzur ve güven içinde barınması mümkün olamayabilirdi.
* * *
Son olarak, Almanya İmparatorluğu’nu kuran, aynı zamanda ilk Şansölye unvanını kazanan Prens Bismark’ın Kur’ân ve Hz. Muhammed (asm) hakkında söylediği düşündürücü bir sözünü iktibas ederek bitirelim: "Ey Muhammed! Senin o Saadet Asrında yaşayamadığım için müteessirim Öğrettiğin ve yaydığın kitap (Kur’ân), senin değildir. O, Lâhûtî'dir. Bu kitabın Lâhûtî olduğunu inkâr etmek, geçerli ilimlerin yalan olduğunu ileri sürmek kadar gülünçtür. Bunun için beşeriyet senin gibi mümtaz bir şahsiyeti bir defa görmüş, bundan sonra göremeyecektir. Ben, huzur-u mehâbetinde kemâl-i hürmetle eğilirim."