Bir hizmetin kudsiyet ve makbuliyet derecesine dair en güzel bir tarifi, en tesirli bir izahı “Meyve’nin Dördüncü Meselesi”nde yer alan şu sözlerde bulmak mümkün:
“Ömür sermayesi pek azdır; lüzumlu işler pek çoktur. Birbiri içinde mütedâhil dâireler gibi, her insanın kalb ve mide dairesinden ve ceset ve hane dairesinden, mahalle ve şehir dairesinden ve vatan ve memleket dairesinden ve küre-i arz ve nev-i beşer dairesinden tut, tâ zîhayat ve dünya dairesine kadar, birbiri içinde daireler var. Herbir dairede, herbir insanın bir nevî vazifesi bulunabilir. Fakat en küçük dairede en büyük ve ehemmiyetli ve daimî vazife var. Ve en büyük dâirede en küçük ve muvakkat, ara sıra vazife bulunabilir. Bu kıyasla, küçüklük ve büyüklük makûsen mütenasip vazifeler bulunabilir.”
Bu hakikatli sözler, aynı zamanda “Her insanın âlem-i asgàrında mükellef olduğu cihad-ı ekber”i de tarif ediyor. Yani, Habib-i Ekrem’in (asm) meşhûr Bedir Harbi’nden hemen sonra, ashabının dikkatini çekmiş olduğu o “büyük cihad”ın tarifi...
* * *
Mühim bir nokta da şudur ki: Can fedâ etmek kolay; lâkin, hayatı fedâ etmek zordur. Yani, bir ömür boyu okumak ve okunan hakikatleri nefse tatbik etmek... Evet, işte bu “hayatını fedâ etmek” demektir.
Hâşâ küçümsemek için değil, belki tarif için diyoruz ki: Canını fedâ edip bir kez şehid olmaya bedel, nefisle cihad-ı ekber içinde olup her gün şehid sevabını kazanma çabası, elbette ki kolay iş değildir.
Zira, bu iş, muhkem bir irade, sarsılmaz bir sadâkat ve nihayetsiz bir azm u sebat ister... Onun için, herkes yapamaz bunu. Her babayiğit tahammül edemez bunca uzun eziyete ve ömür boyu zahmete, meşakkate...
* * *
Evet, hiç şüphe yok ki, en zor ve nefse en ağır gelen şey, kişinin kendisiyle uğraşmasıdır. Yani, öncelikle aslî vazifelerine dikkat etmesi; yani, sorumlu olduğu temel hizmetleri bihakkın yapmaya gayret etmesidir.
Yoksa, başkasına nasihat etmek kolay. Başkasının yapacağı, yahut yapması gerekli işler hakkında ahkâm kesmek de kolay. Dolayısıyla, küçük dairedeki vazifesini unutarak, ya da ihmâl ederek geniş dairelere pür iştahla açılmak veya atılmak, işin kolayına kaçmak demektir.
Ancak, bu kolaylıkta müthiş bir zorluk ve dehşetli bir tehlike var: Geniş dairede boğulma veya kendini kaybetme tehlikesi.
Uçurum derecesindeki bu tehlikeye karşı ise, Üstad Bediüzzaman şu ürpertici sözlerle gerekli ikazda bulunuyor: “Bu zamanda ciddî alâkadarâne küre-i arzdaki boğuşmalara merak edip bakanlar, dikkat edenler, maddî ve mânevî pekçok zararları vardır: Ya aklını dağıtır, mânevî bir dîvâne olur; ya kalbini dağıtır, mânevî bir dinsiz olur; ya fikrini dağıtır, mânevî bir ecnebî olur.” (Hizmet Rehberi: 260)
* * *
Dar dairedeki aslî vazifesini terk edenlerin düştüğü daha başka vartalar da var. Şöyle ki: Âfakî konulara bodoslamasına dalarak geniş daireye ait işlerde koşturan kimseler, ne hikmetse "Küçük bir kâinat olan insan”ın akıl, kalp, ruh ve sâir lâtifelerine koca kâinatı sığdıran “îmânî dersler"i zamanla küçümseme hatasına düşüyor. Dahası, böylesine kudsî, daimî, feyizli ve bereketli bir hizmete hayatını fedâ edenleri dahi zamanla hor ve hakir görmeye başlıyor.
İşte, bu sakat bir görmektir ve hatalı, vartalı bir tanımaktır... Belki de, o "küçük âlemde büyük cihad" ile meşgul olan kahraman fedâileri hiç tanımamak demektir.
Oysa, birer hakikat yolcu olan o isimsiz kahramanlardır ki, "Oku!" emr-i İlâhîsine mazhar olmayı hayatın en mühim bir gayesi bilirler... Ve aynı saikle, o kudsî emir istikametindeki mânâları neşr ve ilân eden eserleri ellerinden düşürmezler; ömür boyu mütemâdiyen okur ve mütalâa ederler. Ayrıca, bir araya da gelerek müşterek ders yapar ve sohbet ederler.
Okunan o eserler külliyâtı bir bahçe gibidir; içinde her bünyeye uygun çeşit çeşit nûrânî meyveler var.
O ilmî eserler, aynı zamanda bir mektep, bir medrese gibidir; her mizaca, her zekâvete hitap edecek kelâmı bahşeder.
O külliyat, aynı şekilde bir eczahane, bir şifâhanedir ki, her derde göre devâyı, her nabza uygun şerbeti sunar.
Hülâsa: Kurân’ın malı olan Risâle-i Nur Külliyâtı, manevî ufkumuzu açan ilim ve mârifetin harmanı, duyguların dermanı ve bir ibadet-i tefekküriye ummanıdır...