Bilhassa son 10-15 yıllık zaman zarfında, İstanbul’un tarihî silueti gibi güzelim iklimi de değişti. Daha doğrusu, çok fenâ halde bozularak başkalaştı.
Hamiyetli uzmanların yıllar yılı feryâd û figân ederek söyleyegeldiği acı gerçek şu ki: Bir çok yeri uygunsuz gökdelen ve beton kulelerle istilâ edilen İstanbul’un ne yazık ki artık tadı kaçtı: En başta havası, iklimi değişti. Normal hava sirkülasyonu engellendi. Mevsim şartları normal seyrinde görülmez, yaşanmaz bir hale geldi. Altyapı eksikliği sebebiyle trafik çilesi had safhaya çıktı. Görüntü kirliliği, adeta göz zevkini bile katletmeye başladı. Vesaire...
* * *
İşte Aralık ayındayız. İlk yarısını da geride bırakmak üzereyiz. İstanbul’un havasında bir gariplik, bir tuhaflık var. Hiçbir mevsimin havasına benzemiyor: Soğuk var, kar yağışı yok; kuraklık var, ufukta yağmur bulutları görünmüyor. Oysa, yakın geçmişin Aralık aylarında, yoğun kar yağışından yolların kapandığı, şiddetli soğuklardan Haliç ve Boğaz’ın bile yer yer donduğu kartpostal tadında bir İstanbul vardı.
İşte, o günlerin gazete arşivlerinden çıkardığımız konuya dair 11 Aralık 1953 tarihli haberlerden bir bilgi demeti:
* Dondurucu soğuklar, etkisini iyiden iyiye göstermeye başladı. Yoğun kar yağışı ve şiddetli soğuklar sebebiyle, İstanbul'daki Haliç ve Boğaz suları dahi yer yer kalın buz tabakalarıyla kaplandı.
* Bilhassa Haliç'te, insanların donmuş deniz suyu üzerinden karşıdan karşıya geçtikleri tesbit edilirken, aynı buz tutmuş yüzeyin birçok noktasında ise, grupların kartopu oynadıklarına şahit olundu.
* Bu dondurucu soğuklar sebebiyle, yük gemileri limanlara, yolcu gemileri ise iskelelere yanaşmakta uzun süre zorluk çekti.
* * *
Tarihî kaynaklarda, İstanbul'da kış mevsiminde dondurucu soğukların defalarca yaşandığını görüp öğreniyoruz.
Bazı tarih kitapları, gerek Bizans gerekse Osmanlı döneminde, bütün Haliç ve Boğaz sâhillerinin donduğuna ve bilhassa uzak denizlerden gelerek İstanbul'a erzak ve hububat getiren gemilerin açıklarda kalarak limanlara yanaşamadıklarına dair ayrıntılı bilgileri aktarıyor.
Osmanlı döneminde kaydedilen ve deniz suyunu kısmen de olsa donduran en şiddetli kış mevsiminin 1621, 1755 ve 1893 yıllarında yaşandığı anlaşılıyor.
Günümüzde ise, umumî manzara çok farklı bir mahiyet arz ediyor: Mevsim itibariyle, yurt genelinde yer yer etkili kar ve yağmur yağışı olurken, İstanbul'da hava ürkütecek derecede kurak geçiyor.
Evet, hava sıcaklıkları mevsim normallerinin üzerinde seyrederken, bölge genelinde endişe uyandırıcı bir kuraklığa şahit olunuyor. Barajların suyu bir hayli azaldı, hatta yer yer dibe vurmaya başladı.
İstanbul’da yağmur duâsına çıkıldığını hiç hatırlamıyorum. Şu var ki, mevcut gidişat, bölge genelinde “Yağmur Duâsı” için vaktin çoktan geldiğini gösteriyor.
BİR ZAMANLAR İSTANBUL
Bugün bir "yalancı bahar" havasının hakim olduğu İstanbul, tarihte aynı mevsimlerde dondurucu soğuklara sahne olmuş. İşte, 1953’teki kış mevsiminde buzlarla kaplı Haliç ve Boğaz'da tesbit edilmiş bazı görüntüler.
Bu görüntüleri seyrederken, çekilen bütün sıkıntılara rağmen, insanın yine de "Ah! Nerede o eski kışlar" diyesi geliyor.
Zira, kuraklık ve yağışsızlık, kısa ömürlü buzlanmaya nazaran çok daha büyük fâcialara, dramlara yol açabiliyor. Hani, soğuk havalarda, giyinerek de olsa korunmak mümkün; ancak, kuraklığın çaresini bulmak, neredeyse imkânsız...