Tek adam rejiminin istibdat siyasetine muhabbet besleyenler, Hz. Bediüzzaman’ın siyasî-içtimâî fikirlerine karşı adavet beslerler.
Bu adavetlerini bazen açık olarak, ama çoğu zaman gizli ve zımnî şekilde izhâr ederler. İman cihetiyle veya sûreten dost görünenler dahi aynı sürdürmekten kolay vazgeçmezler.
Bu vaziyet, bundan 115-120 sene evvelki Sultan Abdülhamid zamanında öyle olduğu gibi, günümüzde de aynî ile vâkidir.
1908 Temmuz’unda Selanik ve Manastır taraflarında olağanüstü bir cesaret ve kahramanlık örneği sergilendi. O tarihte Hürriyet ve Meşrutiyetin birer yıldızı gibi parlayan Enver ve Niyazi Beyler, Sultan Abdülhamid’e karşı bir direniş vaziyetini aldılar. Bu tavırları asla klasik bir isyan mahiyetinde değildi. Padişah’a şunu söylüyorlardı: Sen vaktiyle (1876) Meşrutiyet, Meclis ve Kanun-i Esâsî (Anayasa) sözünü verdiğin halde, bunların tamamını 93 Harbi bahanesiyle askıya aldın. Askı müddeti 30 seneyi geçti. Daha neyi bekliyorsun? Niçin Meşrutiyeti ve Anayasayı çalıştırmıyorsun? Neden Meclis’i açmıyorsun? Sen verdiğin sözü yerine getirmeye, Hürriyet ve Meşrûtiyeti yeniden tesis etmeye mecbursun. Biz seni buna mecbur etmek için, şimdilik sana itaat etmiyoruz. Sözünün icabını yerine getirdiğinde ise, biz de senin emrinde olur ve itaat ederiz. Aksi halde, hayatımız pahasına direnmeye devam ederiz.
Evet, hürriyet ve meşrutiyet için böylesine cesurane çıkışlar yapan Enver Bey ile Niyazi Beye dost olan Üstad Bediüzzaman, zaman zaman onları takdir ve teşvik eden ifadeler kullanmıştır. Meselâ, Nutuk isimli eserinde Kolağası Resneli Niyazi Beye “Ey zamanın Rustem-i Zâli!” diye hitap ediyor.
Nitekim, bu tarz yaklaşımlarından dolayı Hz. Bediüzzaman, malum kimseler adeta hesap sorar gibi bazı sualleri yöneltmişler. İşte, o suâl ve cevaplardan bir-iki nümune:
Suâl: Sen Selanik’te İttihat ve Terakkî ile ittifak etmiştin, neden ayrıldın?
Elcevap: Ben ayrılmadım, onların bazıları ayrıldılar. Niyazi Bey, Enver Bey gibi adamlarla şimdi de müttefikim; lâkin bazıları bizden ayrıldılar, bataklık yoluna saptılar.
...Ben hamiyetli ve dindar adamlarla daima beraberim. Ben (Temmuz 1908’de) Selanik’te Meydan–ı Hürriyet’te okuduğum nutuk ile ilân ettiğim mesleğimi şimdi de takip ediyorum.” (Eski Said Dönemi Eserleri; 97; Beyanat ve Tenvirler; 107)
Sual: İttihat ve Terakkî hakkında reyin (fikrin) nedir?
Elcevap: Kıymetlerini takdir ile beraber, siyasiyyunlarındaki şiddete (baskıcı politikalara) mûterizim. (Age: 135–36)
*
İşte, yüz küsûr sene evvel, Üstad Bediüzzaman’a tevcih edilen “Neden istibdat rejimine karşısın ve neden hürriyeti-meşrutiyeti isteyenlerle birlikte hareket ediyorsun?” şeklindeki suallerin benzerleriyle bugün de bizler karşı karşıya gelmekteyiz.
Suâl aynı olduğu gibi, elbette ki cevap da aynı olacak. Zira, öncelikli olan nokta kimin hangi siyasî görüşe sahip olduğu değil, belki anayasa, hürriyet, meşrutiyet (demokrasi) gibi içtimaî hayatın en mühim unsurlarına olan yakınlığı veya uzaklığıdır. Bunlara olan sahiplenme veya reddetme tavrı ve tarzıdır.
*
Bir hülâsa olarak şunları söylemek mümkün: Üstad Bediüzzaman ve onunla birlikte hareket edenler, Ahrar’dan olup 1908’de Ahrar-ı Osmaniye Fırkasına dost ve müttefik oldukları halde, öncelikle tek adama dayalı istibdat rejiminin yıkılması ve hürriyet-meşrutiyet nizâmını tesis edilmesi için farklı siyasî görüşteki kimselerle muvakkaten de olsa müştereklik içinde hareket etmişlerdir.
II. Meşrutiyet’in ilânından sonra başlayan sıkıntı ve krizler, kat’iyyen Meşrutiyetin ruh ve manasından kaynaklanmıyor; tam aksine, o sıkıntılar, güneş gibi parlayan Hürriyet ve Meşrutiyet’i boğmak ve yok etmek için iç-dış ihanet odaklarının çıkarıp körüklemiş olduğu kargaşanın eseridir.