"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Lâkayt kalmanın neticesi

M. Latif SALİHOĞLU
20 Ağustos 2025, Çarşamba
Lâkaytlık, bir nevi boş vermek, ilgisiz-alâkasız kalmaktır. Yani, kayıtsız kalmaktır. Kezâ, bir şeyi umursamamak ve aldırış etmemektir.

Bu davranış biçimi gereksiz, lüzumsuz, malayanî şeylere karşı ise, doğru bir davranıştır ve neticesi hayırlıdır. Zira, dünyada çok şey var ki “alâka-i kalbe değmez”ler. Dolayısıyla, alâkaya değmez şeylere karşı lakayt kalmak bir kusur, bir noksanlık değildir. Aksine, insanî meziyetlerin gelişmesine imkân, fırsat ve zaman kazandırır.

Bu yazıda asıl dikkat çekmek istediğimiz lâkaytlık, hayırlı, faydalı, lüzumlu şeylere karşı alâkasız ve bigâne kalmanın doğurduğu sakıncalardır. Şimdi bu nokta üzerinde biraz durmaya çalışalım.

«

Ulvî bir hakikate karşı lâkayt kalan, onun güzel ve faydalı tarafından mahrum kalır. Misâl: Risâle-i Nur gibi Kur'ân’ın malı olan ulvî-kudsî bir hakikate karşı kayıtsız kalan kimse, ondaki manevî nurlardan, feyizlerden haliyle mahrum kalır. Hatta öyle ki, Nur Risalelerini “tenkit niyeti”yle dahi olsa eline alan, okuyan, inceleyen bir kimse, zamanla bu eserlere müşteri olabilir, talebe dahi olması mümkün. Ama, hiç ilgilenmeyen, okumayan, araştırmaya tenezzül etmeyen kimseler, fikren ve itikaden muhalif olmasa bile, o Nurlara müşteri olamıyor ve istifade edemiyor.

Bu hakikate dair yaşanmış birçok misâl var. Bunlardan iki tanesine kısaca değinmeye çalışalım.

«

1942 senesinde “Kahraman Tahirî”nin gayretleriyle Ayetül-Kübra (7. Şua) isimli eser İstanbul’da gizli bir surette tabettirildi. Eser Bozkurt Matbaasında basıldı. Matbaa sahibi Aziz Bozkurt, kitap paketlerini Isparta’ya gönderilmek üzere ambara teslim ettikten sonra Emniyete haber veriyor. Bir nevi müşterisini ihbar ediyor. (*) 

Alarma geçen Emniyet ekipleri, kitaplara el koyarak incelemeye aldı. Ardından mahkemeye sevk edildi. Denizli Mahkemesinin öncelikli sebebi sayıldı. Kitap bilirkişilere okutturuldu. Hz. Bediüzzaman, Ayetül-Kübra’yı tenkit niyetiyle okuyanların dahi imanlarını kurtardığını ve aleyhinde rapor yazmadıklarını ifade ediyor.

İkinci bir misâl, Barla Lâhikasında yer alıyor. Sayfa 161’de başlayan 28. Mektubun 8. Meselesinin 3. Nüktesinde, Risâle-i Nur’a tenkit niyetiyle ilişen zatın ileride müşteri olup tam istifade edebileceğini, lâkin “lâkayt” kalanların ise, müşteri olma ihtimalinin bile çok zayıf olduğunu beyan ediyor. İlgili kısacık ifade aynen şöyledir: “O zat müşteridir ki ilişmiş. Müşteri olmayan lâkayt kalır. İnşaallah ileride tam istifade edecek.”

«

Demek ki, lâkayt insandan (kayıtsızlığı devam ettiği müddetçe) bir hayır beklenmemeli. Öylelerinden “ne köy olur, ne de kasaba.”

Lâkayt kimseler, aynı zamanda tembel ve üşengeç olur. Kayıtsız kalmayı bir nevi kâr sayar, yahut marifetmiş gibi telâkki eder. “Aman neme lâzım” diyerek, kudsî hakikatlere karşı uzak ve mesafeli durmaya çalışır.

Oysa, bu davranış biçimi insanca değil, Müslümanca hiç değil. Neticesi de büyük zarardır. Hatta bazen dehşetli elim vaziyetlere düşme ihtimali de söz konusu. Âdeta "Bir sineğin ısırmaması için, müthiş yılanların ve ejderhaların ağzına düşerler." (**)

Dipnotlar:

(*) İhbarcı Aziz Bozkurt, Risâle-i Nur’a yaptığı ihanetin cezasını canıyla ödedi. 1966’da bunalıma girdi ve başından buldu. İstanbul Çukurbostan’daki evinin bahçesinde bulunan dut ağacının dalına ip bağlayarak kendini astı, intihar etti.

(**) Mektubat, sayfa 311.

Okunma Sayısı: 1960
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Muhammed Zübeyir Sönmez

    21.8.2025 04:32:20

    Buyurdukları bu iltifata ziyadesiyle lâyıktırlar hem Risale-İ Nur eserleri, hem görünen, hem de arka planda olmayı tercih edip çok görünmeyen, aynı zamanda bu nurlara kalben taraftar olan Nur talebeleri...

  • Muhammed Zübeyir Sönmez

    21.8.2025 04:26:36

    Risale-İ Nur'a sadâkatine kıyas ile şimdilik çok ziyade olmamasına mukâbil, yüce kitabımız Kur'ân-ı Kerîm'de Bakara Suresi son iki âyet-i kerime'nin ilk âyetinde Peygamber'in (Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtû Vesselâm, Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) kendisine Rabbinden indirilen kitabı tasdik ettiğine, Mü'minler'in de onunla beraber îman etmeleri ve ona tâbi olmaları, Allah'a, meleklerine, kitaplarına ve peygamberleri arasında ayırım yapmaksızın bütününe îman etmeleri ve bu hakîkat işitildikten sonra ''Allah'ım, sen ne buyurmuşsan o!'' Hâlet-i Ruhiyesinde olmak lazım geldiği misillü (benzeri) Risale-İ Nur eserlerinin Tevfik-I Rabbâni (Allah'ın yardımıyla başarıya ulaştırması) neticesi telif edilmiş olmasına tam bir teslîmiyetle itikat etmiş, etmekte, ve Allah'ın yardımıyla edecek olan Allah'ın kullarının varlığı, Üstâdımız Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri gibi eşsiz bir İslâm âlimin'in ''Nur şakirdlerinin üstâdı İmam-ı Ali Radıyallâhu Anh'tır''

  • Muhammed Zübeyir Sönmez

    21.8.2025 04:24:55

    ''Lâkayt kalmak'' derken üstelik ''Ulvî bir hakîkate karşı lâkayt kalan'' ifadesini kullanırken, bu lâkaytlığın ''kalben'' mi olduğu veya zâhirde müşahede edilebildiği kadarıyla fiilde mahdut (sınırlandırılmış) olduğu hakikatini tam olarak bilmeden böyle bir zan içerisinde olmak hem yanılan , Allah muhâfaza farkında olmayarak hem de yanıltan bir durum içerisinde olunabileceği unutulmamalıdır. ''Hatta öyle ki, Nur Risalelerini “tenkit niyeti”yle dahi olsa eline alan, okuyan, inceleyen bir kimse, zamanla bu eserlere müşteri olabilir, talebe dahi olması mümkün. Ama, hiç ilgilenmeyen, okumayan, araştırmaya tenezzül etmeyen kimseler, fikren ve itikaden muhalif olmasa bile, o Nurlara müşteri olamıyor ve istifade edemiyor.'' ifadenizde Risale-i Nur'a bakış çeşitliliğine bir de ben bir ekleme ve bir perspektif genişletme gayreti içinde olayım istiyorum. Benim için Risale-İ Nur'un bir Keramet-i Zâhiresi (ap-açık kerâmet) şudur ki; benim bizzat şahit olduğum bir kişi nurlarla meşguliyeti

  • Abdullah

    20.8.2025 12:27:17

    Konu ile ilgili şu satırlar hatırıma geldi. "Ve bir iktidar ve bir kudretle o işleri yapmıyorlar; belki çok işlerinde iktidar ve fiil değil, belki TERK ve ATALETTİR. Hayır yaptırmamakla şerleri yapıyorlar." 13.Lem'a,Dördüncü İşaret,sh; 155

  • Said Yüksekdağ

    20.8.2025 10:57:59

    Risale-i Nura ihanet eden elbet belasını bulur.. Günümüzde de ne yazık ki ihanet edenler var. Bunlara karşı her dâim teyakkuzda olmalıyız.. Rabbim bizleri Risale-i Nurları hakkıyla okumayı, anlamayı, yaşamayı ve bilhassa sâdık olmayı nasip etsin. Âmin.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı